30 Ocak 2013 Çarşamba

ÇALIŞAN ANNELERİN ÇOCUKLARIYLA İLETİŞİM SORUNLARI NEDİR ?


ÇALIŞAN ANNELERİN ÇOCUKLARIYLA İLETİŞİM SORUNLARI NEDİR ?


Kadınlar fıtratları itibariyle evin geçiminden direkt olarak yükümlü değildirler. Günümüz kadınları ise ekonomik rahatlığa ulaşma, yaşam kalitesini artırma, meslek sevgisi, çevre edinme, kariyer yapma, toplumdaki statüsünü yükseltme, varlığını kanıtlama gibi daha da çoğaltılabilecek pek çok sebeple çalışma hayatına atılmaktadırlar.

 Fakat çalışma durumu evlilik vesilesiyle eklenen ev hanımı, eş ve anne rolleriyle birlikte sıkıntılı bir hale dönüşebilmektedir. Bu sıkıntıların başında annenin yokluğu esnasında çocuğun ihtiyaçlarının iyi bir şekilde nasıl karşılanacağı, annenin iş dönüşü yorgun olması hasebiyle çocukla yeterince iletişim kurup ilgilenememesi gelmektedir.

Konumuzla ilgili olarak soracağımız temel soru şudur: Bir annenin çalışması çocuk açısından problem oluşturur mu? Bu soruya kesin olarak 'evet' ya da 'hayır' cevabının verilmesi doğru olmaz. Çünkü annenin çalışma durumunun çocuğa olumlu/olumsuz yansıması birbiriyle alakalı pek çok etkene bağlıdır. Annenin çalışma sebebi, çalışma şartları, iş saatleri, çocuğun yaşı ve gelişim aşaması, annenin yokluğunda sağlanan bakımın niteliği, aile içindeki iletişim gibi. Bu etkenler arasında özellikle vurgulanması gerekenleri incelersek:

Çalışan annelerin yaptıkları hatalı davranışlar
Çalışan anneler, çocuklarıyla yeterince ilgilenemediklerini düşündüklerinden suçluluk duygusuna kapılırlar. Bu duyguyla beraber gün boyunca eklenen çocuk özlemi ve eksikliği istemeden de olsa annenin hatalı davranmasına sebep olabilmektedir.

Çalışan anne ihmal ettiğini düşündüğü çocuğuna karşı ev içersinde olması gerekenden daha fazla müsamahakâr davranabilmektedir. Her istediğini yerine getirme, sınır koymama çocuğun hâkimiyeti eline geçirmesine ve şımarık yetişmesine sebep olur. Her ne olursa olsun asıl çocuğu rahatsız eden kuralsızlıktır.

Bazı çalışan anneler de tam aksi yönde hareket ederler. Çocuklarını şımartmamak adına onları ağlatarak büyütürler. Tüm gün anneye hasret kalan çocuğun bu tür muamele görmesi ise anne - çocuk ilişkisini bütünüyle yıpratır. Bir süre sonra çocuk anneyi tamamen reddetmeye başlar. Anneyle yaşanan sorunlar da uyku, beslenme, alt ıslatma gibi pek çok problemin ortaya çıkmasına yol açar.

Anne-çocuk arasındaki nitelikli birliktelik
Genelde 'ev hanımlığı' eş ve anne rollerini de kapsayan geniş bir rol olarak görülür. Hâlbuki hepsi kendi içinde özgünlüğü ve kuralları olan kavramlardır. Ve her kadında bu roller mevcuttur. Önemli olan birbirine karıştırmadan, yerinde ve zamanında uygun rolü üstlenebilmektir. Bu anlamda kadının çalışıp çalışmaması çok büyük farklılıklar içermez.

Toplum içersinde çalışan kadınların zaman kısıtlılığı nedeniyle ebeveynlik rolünü tam olarak yerine getiremediklerine dair yaygın bir kanaat vardır. Fakat kadın eve geldiği andan itibaren tüm yorgunluğuna rağmen annelik rolüne girebilir ve çocuğuyla az da olsa nitelikli (tamamen çocuğun ihtiyaçlarına yönelik) zaman geçirebilirse anne - çocuk ilişkisi sağlam zemine oturur, oluşabilecek problemler en aza iner. Aksi halde tüm gün evde olduğu halde sadece ev hanımlığı rolüne odaklanarak temizlikle, yemekle, misafir ağırlamakla uğraşan bir kadın çocuğuyla arzu edilen bütünleşmeyi sağlayamaz.

Çocuğuyla arasında kuvvetli bir güven bağı kurulmasını isteyen her anne, çocuğuyla geçirdiği vaktin çokluğuna değil, kalitesine özen göstermelidir. Bu kalite de annenin olabildiğince saf haliyle (çocuğu oyalamak amaçlı değil) oyunlara iştirak etmesi, onu dinlemesi, anlamaya çalışması ile mümkün olabilir.

Çalışmak denince
Çalışmak sadece para kazanmak için yapılan bir uğraş değildir. İnsanın bir şeyler ürettiğine şahit olması, kendi dünya görüşüne uygun alanlarda vazife alması, gönüllü olarak birçok faaliyette bulunması iç tatmini yakalamak adına önemlidir. Bu anlamda çocukların iyi yetişmesi için, kadınlara çalışması veya çalışmaması gerektiğini söylemek çözüm değildir. Konumunu ve ne yaptığını iyi bilen bir anne, o anki şartlara uygun olan davranışları ortaya koyabilecek, çocuğun gerekli ihtiyaçlarına cevap verebilecektir.

Çocuğun yaşı
Koku duyusu insanda körelmiş bir halde bulunur. Buna rağmen ilk 3 yaş döneminde çocuk, anne kokusunu tanır. Hatta birçok insan bulunmasına rağmen bebek, koku yoluyla odadan annesinin ayrıldığını fark eder ve tepki verir. Bu durum 0-3 yaş aralığındaki çocuklar için anne boşluğunun hiçbir şey ve hiç kimse tarafından doldurulamayacağını gösterir. Dolayısıyla bu yaş aralığında çocuğu bulunan annelerin, çalışma hayatlarına ara vermeleri, hiç olmazsa mesai saatlerini azaltmaları yerinde olacaktır. Tavsiye edilen ise, bütün mesainin çocuğa ayrılmasıdır.

3 yaşını doldurmamış çocuğa sahip bir anne, tüm koşulları zorlamasına rağmen çalışmak zorundaysa tercihini kreşten yana değil, çocuğa bakabilecek bir aile büyüğünden yahut akrabadan yana kullanmalıdır. Çünkü bu dönem çocuğunun yaşamsal faaliyetleri üç esasta toplanır: 'Uyut beni, yedir beni ve yıka beni. Ve tüm bunları ben istediğim anda yap.' Bu yaş çocuğu beklemeyi bilemediğinden, ihtiyaçlarının o an karşılanmaması güven bağlarının sağlıklı kurulamamasına yol açar (ki uzun vadede çocuğun insanlarla olan iletişimini olumsuz yönde etkiler). 

Anne olmadığı zamanlarda çocuğun ihtiyaçlarını güler yüzle, anında karşılayabilecek güvenilir bir kişi bulmak en doğru olanıdır. Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir nokta da çocuğa bakacak olan kişinin devamlılığıdır. 0-3 yaş arasında olan çocuk yapısı gereği kendisini besleyene yönelir. Ve bu yüzün sürekli değişmesi tercih edilmez.

3 yaş bitiminde artık çocuğun öncelikli ihtiyaçları çeşitlenerek artmaya başlar. Özellikle zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimlerinin büyük oranda gerçekleştiği 3-6 yaş arası çocuklarda, arkadaş edinmeye ve birlikte oyun oynamaya yönelik ihtiyaçlar doruktadır. Bu anlamda annenin çalışması yahut çalışmaması büyük bir sorun teşkil etmez.

Çünkü her iki durumda da okul öncesi eğitim olarak anılan yuva/anaokulu, çocuğun tüm gelişim yönlerini besleyici niteliktedir. Evde ebeveyne düşen görev, sosyal kurallarla tanışan çocuğa tutarlı davranışlarla yaklaşmaktır.

25 Ocak 2013 Cuma

BEBEKLERİN ALTI NASIL DEĞİŞTİRİLİR PÜF NOKTALARI NELERDİR ?


BEBEKLERİN ALTI NASIL DEĞİŞTİRİLİR PÜF NOKTALARI NELERDİR ?

Bu yazımızda sizlere bebeklerin altını değiştirmeyi anlatacağız.umarım sizlere faydalı oluruz.lütfen yazımızı sonuna kadar okuyun .

Bebek bezi değiştirme ilk zamanlar zor gelebilir. Özellikle yeni bir anneyseniz, siz ve bebeğiniz için kabus olabilir. En rahat şekilde bebek bezi değiştirmek için; önceden her şeyi organize etmek, her şeyin elinizin altında olmasını sağlamak, daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

Altı pis bebeğiniz masada iken, pamuklar banyoda, çöp kovanız diğer odada ise hayal kırıklığı yaşayabilirsiniz. Sakin olun. Aşağıda ki önerilerimizi dikkate alırsanız her şey hem sizin hem de bebeğiniz için çok rahat olacak ve keyifli olacak.

Bebek bezi değiştirmenin püf noktaları;

1)Gerekli olan tüm malzemelerin yakınınızda olması çok önemli. Bu malzemeler:

* Temizleme bezleri
* Çöp kovası (Pedallılar tercih edilmeli)
* Silme bezleri ya da pamuk (Ilık su kullanılmalı. Ayrıca kurulamak için yumuşak havlu bulundurulmalı.)
* Bebek pudrası, bebek losyonu, pişik kremi
* Bebek bezi değiştirme ünitesi (Kıyafet koyacak bölümü olmasına dikkat edin.)

2) Bebeğinizin bezini değiştirirken dikkat etmeniz gereken en önemli nokta; hangi durum olursa olsun bebeğin alt değiştirme ünitesinde yanlız bırakılmamasıdır. Ocakta kaynayan su olabilir, telefonunuz çalabilir ya da komşunuz kapınızı çalabilir. Bu gibi durumları göz önüne alınırsa -ki olabilinecek durumlardır-, bebeğinizin karyolası gibi güvenli bir yere bırakmalısınız. Aksi bir durumda yuvarlanıp düşebilir.

3) Temizleme aşamasında; bebeğiniz kakasını yaptı ise ıslak bezleriniz ile temizlemelisiniz. Eğer kakası sıvı ve dağılmış ise ılık küçük banyosuna sokabilirsiniz ya da temizleme bezlerinizle temizleyebilirsiniz. Temizleme sırasında dudaklarınızdan ufak ufak üflemek, bebeğinizin hoşuna gidebilir. (Bebekler bazen bazı şeyleri oyun zannedip, keyif alabilirler.)

4) Tek elinizle ayaklarını havaya kaldırın ve bebek bezini altına yerleştirin. Gerekli olan merhemini, losyonunu (ılık olmalı ya da elinizle ısıtabilirsiniz), pudrasını uygulayın. Bezini uygun şekilde bağlayın. Ne çok sıkı nede bol. Bağladıktan sonra bakıp düzenleme yapabilirsiniz. Rahat hissetmesi önemli.

5) Kız ve erkek bebeklerin bez değişimi farklıdır .Erkek bebeklerin önce poposunu daha sonra ayrıca pipi bölgesinin temizlenmesi gerekmektedir. Pipisi hafifçe kaldırılarak temizlenir gerekli losyon ve pudraları kullanılır. Kız bebeklerin ise alt temizliğinde önden arkaya doğru silme yapılmalıdır.

6) Zamanla bez değiştirmede uzman olacağınızı göreceksiniz. Bebeğinizin altını değiştirmek 20 saniyenizi alacak. Bazı bebekler temizlenme sırasını oyun zannedip eğlenebilir. Zamanla tecrübelenecek, bebeğinizde oyun oynama vakti olarak değerlendireceksiniz...

23 Ocak 2013 Çarşamba

ÇOCUĞUMUN UYKU DÜZENSİZLİĞİ VAR NE YAPMALIYIM ?


ÇOCUĞUMUN UYKU DÜZENSİZLİĞİ VAR NE YAPMALIYIM ?


Çocuklarda uyku düzensizliğinde dikkat edilecek hususlar ve çareleri burada;

 Genellikle bütün çocuklu ailelerin yaşadığı problemlerin ilk sıralarında, çocuklarının uyku düzensizliği ve uyumama sorunları geliyor. Çocuklar, yatağa girmeyi veya girseler bile uyumayı reddediyorlar. Ya da siz onların uyuduklarını zannederken onlar birdenbire ayağa kalkıp yanınıza geliyorlar.

 Ebeveynler, çocuklarındaki uyku problemi için endişeye kapılmamalıdırlar. Çocuklardaki uyku sorunu eğer organik bir sebebe bağlı değilse erken yaşlarda alınacak tedbirlerle üstesinden gelinebilecek sorunlardır. Yapılması gereken, çocuklara zamanını geçirmeden uyku eğitimini düzenli vermek ve kararlı olmaktan geçiyor.

Çocuğunuzun uykusu ile ilgili gösterdiğiniz ciddiyeti ve kararlığı çocuk da hissetmelidir. Çocuklar, uyumamak için genellikle anne babalarının kabul edeceğine inandıkları bahaneler ve istekler üretirler. Anne babaların kararlılığı, onları vazgeçirecektir.

Bebeklikte gece uyanmaları
Bebeklik dönemlerinde görülen gece uyanma sorunlarının da üstesinden gelmek mümkün. Bebeklik döneminde çocuk, gece uyanıp belli bir miktarda süt içmeden veya mama yemeden uykuya dönemez. Uzmanlar, bebeklerin 6. aydan sonra gece beslenmelerine ihtiyaç duymadıklarını belirtiyorlar. 6. aydan sonraki gece uyanmalarının daha çok, anne ile bebek arasındaki keyifli bir ilişkiye dayandığı kabul edilir. Bu dönemden sonra da uykusunun bölünmemesi için bebeği bu isteğinden vazgeçirmek gerekir. Özellikle gece uyandığında verilen sıvının sulandırılması etkili bir çözüm olacaktır. Bir zaman sonra, sulandırılmış süt içtiği için verdiğiniz sütün ya da mamanın cazibesi kalmadığında çocuğunuzda gece uyanmaları görülmeyecektir.

Çocuklarda daha sonraki dönemlerde görülen uyku bozukluğu düzeltmek için, önce nedenini tespit etmek sonra da bir uyku düzeni oluşturmak gerekiyor.

Çocuğunuzdaki uyku düzensizliğinin nedenini tespit edin!
Çocuklardaki uyku problemini çözmek için yapılması gereken ilk iş, uyku düzensizliğinin nedenini tespit etmekten geçiyor.

Kurallara karşı gelmek
4-5 yaşları döneminde çocuklar kurallara karşı gelmeyi, gerek ilgi çekmek gerekse ihtiyaçlarını gidermek için çözüm olarak kullanabilirler. Yaygın kanaate göre, ebeveynlerinin sınırlarını ve kararlılıklarını kontrol etmeye çalışabilirler.

Aile ortamında en tatlı sohbetin yapıldığı bir anda çocuğunuza yatmasını söylemeniz, onun bu kararınızı kabul etmeyeceği anlamına gelir aslında. Çocuklar, ilgi görebilecekleri eğlenceli aile ortamını bırakıp yatmak istemeyebilirler.

Korku kaynaklı uyku problemi
Çocuklarda sık görülen uyku problemlerinden bir diğeri de, korku kaynaklı problemdir. Çocuğunuz, tek yatmaktan ya da karanlıktan korktuğu için uyumak istemiyor olabilir. Bu tarz uyku problemi, daha çok kaygı ve strese bağlıdır. Örneğin; çocuğunuz gündüz yaşadığı bir problemden ötürü, gece uyuyamıyor olabilir.

Kıskanma
Çocuklarda uyumak istememe problemlerinden bir diğeri de, yeni doğan kardeşin varlığıdır. Çocuğunuz, kendisi yattığında anne babasının yeni doğan kardeşiyle ilgileneceğini düşündüğünden, uyumak istemeyebilir. Bu durumda da çocuğunuza baskı yapmanızın bir anlamı olmaz, zira onu uyutmayan şey zihninde oluşturduğu kaygıdır.

Hayat düzensizliği
İlk çocukluk döneminde (Bu ailenin ilk çocuğunda daha sık görünür) anne babalarının davranış hataları nedeniyle, evde çocuk için düzenli bir uyku saatinin oluşturulmaması uyku problemlerinin ilk kaynaklarından biridir. İlk dönemine uyku düzeniyle tanışmayan çocuk, sonraki dönemlerinde de aynı sıkıntıları sürdürür.

Çocuğunuz için uyku düzenini nasıl oluşturabilirsiniz?
İzah edin!
Öncelikle çocuğunuzu, neden erken yatması gerektiğine dair aydınlatmalı ve ikna etmelisiniz. Çocuğa anlayabileceği bir dil ve üslupla, anne babanın neden daha geç yattığı, kendisinin neden erken yatmak zorunda olduğu izah edilmelidir. Aksi takdirde, baskılayıcı bir zorlamayla, çocuk yatağına girse bile uyumamak için inatla direnebilir.

Uyku düzeni oluşturun!
Uygun bir şekilde, çocuğunuz için uyku saati planı hazırlamanız, çocuğunuzun daha sonraki dönemlerinde düzenli bir hayat anlayışına sahip olması için de uygun olacaktır. Uyuma saati belli olmalı gerekmediği takdirde bu saat değiştirilmemelidir. Çocuğunuz, uyuklayana kadar sizinle oturma odasında oturmamalıdır. Olumlu davranışlarını pekiştirmek için 'yarım saatlik geç yatma' hediyeleri verebilirsiniz.

Ona hikâye anlatabilirsiniz!
Çocuğunuzu uykuya özendirmeniz gerekiyorsa zaman zaman bunu yapmanız onun uyuması için faydalı olacaktır. Yatağa girdiğinde, ona sahabe hayatından tablolar veya başka hikâyeler okuyabilirsiniz. Okuyacağınız masal ya da hikâyenin içeriğine dikkat etmelisiniz, uyutmaya çalıştığınız çocuğunuzun uykusunu hepten kaçırabilirsiniz.

Psikolojik problemleri çözün!
Çocuğunuzun uyumama problemi korku ve kaygıya dayalıysa, yaşına ve şartlara göre odasına veya çocuğun yattığı odaya gece lambası koyabilirsiniz. Duruma göre odanın kapısı hafif açık bırakılmalı ve anne babanın devamlı orada olduğu hissettirilmelidir.

Eğlenceli bir aile ortamında, herkesin neşeyle oturduğu, televizyon seyredildiği bir anda 'Çocuğunuza uyku saatin geldi git yat' demek doğru olmayacaktır. Uyku saatine yakın aralıklarla, ona uyku saatinin geldiğinin hatırlatılması daha yerinde olacaktır.

Çocuğunuzu, uykusu geldiği için değil, uyku saati geldiği için yatmaya teşvik edin. Burada sergileyeceğiniz temel yaklaşım, çocuğunuzun kendi kendine uyumayı öğrenmesidir.

Ne yapılması gerekir?
* Çocuğunuzun ürettiği bahaneleri duymayın, kararlı olun.
* Belirlediğiniz uyku saati geldiğinde, uykusunun gelmesini beklemeden yatırın.

* Sabahları mümkün olduğunca aynı saatte kalkmasını sağlamaya çalışın.

* Gün içerisinde bir müddet açık havada oynamasına imkân sağlayın.
* Emzik ya da ayakta sallanma gibi isteklerini kabul etmeyin.

* Uyku saati yaklaştığında çocuğunuzu heyecanlandıracak oyunlardan kaçınmaya özen gösterin.

* Gece uyanmaları sıklaşırsa, olabildiğince sıkıcı olmaya çalışın.
* Yatağa girmesini sağladıktan sonra, zaman zaman onu kontrol edin. Bu, onun uyuması konusunda gösterdiğiniz ciddiyeti anlatacaktır.

* Koyduğunuz kurallara uyduğunda ve uyku düzeni sağlamaya başladığında onu ödüllendirin.

* Konulan kuralları, sadece anne baba değil, çocukla ilişkisi bulunan herkesin göstermesini sağlayın. (Babaanne ya da Büyükbaba bu kuralların çiğnenmesine sebep olabilir)

20 Ocak 2013 Pazar

ÇOCUĞUN BİREYSEL GELİŞİMİNE NASIL KATKIDA BULUNABİLİRİM


ÇOCUĞUN BİREYSEL GELİŞİMİNE NASIL KATKIDA BULUNABİLİRİM


Genelde insanların ağzından sıkça şu kelimelerin döküldüğünü duyar ve şahit oluruz. Çocuklar bizim geleceğimizdir. Çünkü ahrete iman eden insanlar çocuklarına bu dünyanın nimeti olarak bakmazlar. Onlar evlatlarının emanet olarak kendilerine verildiğini bilir ve gözlerin dehşetten fırlayacağı bir güne hazırlık yaparlar.

 Bu hazırlığı yapan anne babaların en büyük özelliği ise;
1) Birbirlerini sevmeleri. Çünkü birbirini sevmeyen anne-babalar kendilerine emanet olarak verilen çocuğu da sevemezler.

2) Birçok yönden denk olmaları. Büyüklerin de dediği gibi davul bile dengi dengine çalar. Daha evliliklerinin başında dengesizlik olan anne-babaların bu dengesizlikleri çocuğa da sirayet edebilir.

3) Sorumluluk sahibi olmaları. Sorumluluk duygusu gelişmeyen anne-babalar çocuklarının sorumluluk duygularını geliştiremezler.

Evet, bu saydığımız özellikler bir anne babada olursa, onlardan doğacak çocuklarda ruhen ve bedenen sağlıklı çocuklar olur Allah'ın izniyle. Çocuğun gelişiminde değil ki ilk yıllar, daha ana karnına düşmeden ebeveynlerin niyetleri bile çok önemlidir.

Çocuk dört yönüyle gelişim gösterir:

1) Bedensel gelişim

2) Duygusal gelişim

3) Zihinsel gelişim

4) Sosyal gelişim

Çocuk donmamış beton gibidir, üzerine ne düşse iz yapar
Yapılan araştırmalar çocuğun gelişimini kalıtım ve çevrenin etkilediğini, belirlediğini ve yönlendirdiğini göstermektedir. 

Ancak gelişim konusunda çalışan bilim adamlarının bazıları gelişimde katılımın, bazıları ise çevrenin daha etkili olduğunu savunmuşlardır. Bu konuda yapılan son çalışmalar, gelişimde yalnız çevre ya da yalnız katılım değildir.

Kalıtım, kişinin anne-babasından genler yolu ile aldığı özelliklerdir. Çevre ise çocuğun anne karnından başlayarak, insanı etkileyen tüm dış uyarıcılardır. Çocuk doğuştan getirdiği kapasiteyi, içinde yaşadığı çevrede geliştirir.

Çocuğun doğumu itibariyle en yakın çevresi, ailesidir. Bilim adamları insanın gelişiminde, çevrenin etkilerini belirlemek amacı ile öncelikle aileyi incelemişlerdir. Aile, çocuğun gelişiminde özelliklede ilk yıllarında, çok önemli bir yer tutar. Çocukların gelişimi ve büyümesi çok hızlıdır.

Ailede anne-baba, çocuğa beslenme, barınma, korunma ve öğrenmesi için imkânlar sağlar.

Anne ve baba çocuğun gelişimini nasıl sağlar?

1) Güvenli ve tutarlı bir ortam sağlayarak,

2) Çocuğa yeterince sevgi ve şefkat göstererek,

3) İhtiyaçlarını yerinde ve zamanında karşılayarak, çocukta güven duygusunun temelini oluştururlar. Ve bu şekilde davranmaları, çocuğun yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olur. Bu bakımdan, aile çocuğu hem geleceğe hem de iki cihan saadet ve selametine hazırlayan en etkili kurumdur.

Gerçek eğitim ailede alınan eğitimdir
Çocuğun kişiliği, öncelikle aile içinde anne-babası ile etkileşimi sonucu gelişir. Öncelikle yaradılış gayesine uygun olarak Rabbine hakkıyla kul sonrasında ise çocuğun içinde bulunduğu toplumun beklentilerine, değer yargılarına (tabi ki öncelikle Allah ve Resulünün rızasına uygun olarak) uygun, uyumlu ve özellikle de ahlak ve maneviyat sahibi bir birey olarak yetişmesinde aile önemli rol oynar.

Çocukluk döneminin ilk yılları, genellikle çocuğun öğrenmesi gereken ve ömür boyu onu etkisi altında bulunduracak davranış ve alışkanlıkların büyük bir bölümünü kazandığı dönemdir. Bazı psikologlar bu dönemde kazanılanların ömür boyunu, bazıları % 30'unu, bazıları ise % 90'ını oluşturduğunu savunur. 


Bu dönem, çocuğun devamlı olarak ailesiyle yaşadığı, aile çevresinde yaşamını sürdürdüğü devre olduğuna göre, çocuğun uyumuna yardım edecek ya da uyumsuzluğuna neden olacak birçok etkileri aile çevresinden alır.

Gerçek eğitim ailede alınan eğitimdir. Bu da sadece yanlışların düzeltilmesi, öğüt verme, nasihat etme, uyarı ve ikazlarda bulunma olarak algılanmamalıdır. Aile içinde çocuğa gereken eğitimi vermek ve topluma uyum sağlayabilecek bir şekilde yetiştirmek, ikaz ve uyarıların dışında, çocuğun doğuştan edindiği tüm özelliklerinin gelişebileceği uygun ve güvenli bir ortamı sağlamakla mümkündür.

Çocuğun aile içindeki eğitiminden gereği gibi yararlanabilmesi anne-babaların, çocuklarına karşı yönelttikleri sağlıklı tutuma bağlıdır. Anne-babaların, çocuklarına yönelttikleri tutumlarının sağlıklı olması ise büyük ölçüde onların kendi içlerinde barışık, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı sevgi ve saygı göstermelerinden kaynaklanır. 

Ancak anne-babaların, çocukluklarına karşı tutumları her zaman sağlıklı olmayabilir. Önümüzde ki günlerde Allah izin verirse olumsuz anne-baba tutumlarını yazmaya çalışacağız. İtici, yetkinci, aşırı koruyucu, aşırı hoşgörülü, şımartıcı, tutarsız ve otoriter (baskıcı), olumsuz aile modellerini göreceğiz. Bugünden itibaren 3-4 hafta süreyle çocukların yaşlarına göre gelişim evrelerini göreceğiz.

Anne babalar çocuğun gelişimi için neler yapmalılar
1) Çocuğa öncelikle en güzel şekilde örnek olun.

2) Çocuğa farklı bilgi ve becerileri öğretin. Örneğin, bisiklete binmesini, sofra kurmasını, çiçek yetiştirmesini, makas kullanmasını ve bilmediği kavramları öğretin.

3) Çocuğunuza farklı öğrenme ortamları oluşturun. Örneğin; alışverişe (marketle, bakkal arasındaki farkı anlayabilmesi için) götürün,

4) Ona oyun oynama fırsatı verin. İstediği oyunu başlatmasına, sürdürmesine ve aynı zamanda yeni bir şeyler öğrenmesine fırsat tanıyın.

5) El becerilerinin gelişmesine imkân verin. Örneğin; hamurla oynamasını, makasla bir şeyler kesmesini, düğme iliklemesini, fermuarını açmasını, ayakkabılarını bağlayabilmesine imkân tanıyın fırsat verin.


17 Ocak 2013 Perşembe

ÇOCUĞUM YEMEK YEMİYOR YEMEK SEÇİYOR YEMEK YEME PROBLEMİ


ÇOCUĞUM YEMEK YEMİYOR YEMEK SEÇİYOR YEMEK YEME PROBLEMİ



Beslenme, çocukların en önemli fiziksel ihtiyaçlarındandır. Yeterli düzeyde yemek ihtiyacı karşılanmayan çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimlerinin tam olarak sağlandığı söylenemez. 

Bu nedenle, çocuklarının sağlıklı yetişmesini arzulayan ebeveynler bu konuda hassas davranırlar. Düzenli ve yeterli beslenmenin sağlanması için büyük bir çaba gösterirler. Fakat çocuklar, her zaman için beklenilen davranışları sergilemezler.

 Çocuklarda en sık görülen yeme problemleri şunlardır:

* Çocuğun özenle hazırlanan yemeklere kayıtsız kalması

* Sofra başında yetişkinlerle sürekli inatlaşması

* Gıda tüketimini sadece televizyon karşısında yapması

* Uzun süre yemeği ağzında tutması

* Yemek esnasında devamlı hareket halinde bulunması

* Yeme karşısında muhakkak bir talebinin gerçekleştirilmesi gibi

Çocuklarda yeme problemlerinin sebepleri:

İki yaş öncesine kadar çocuklar, kendilerini ve annelerini bir bütün olarak görürler. İki yaşından sonra ise artık farklı bir birey olduklarını fark ederler ve bağımsızlıklarını ilan etmeye çalışırlar. Bunun için de yeme tercihinde bulunma ilk çıkış noktasıdır. Burada kendi sınırlarını belirleme, muhatabının sınırlarını anlama çabası dikkat çeker. Yemeği yiyip yemeyeceğime ben karar veririm, ya da sadece şu kadarını yerim, şu sürede yerim, şöyle yaparken yerim şeklinde bir kontrol mekanizması çocukta gelişir. Bu durumun ebeveyn tarafından doğru anlaşılamaması, yeme problemlerine kaynaklık eden en büyük sebeptir.

1-5 yaş arası çocukta, anne-babayı taklit ederek modellemenin en yoğun yaşandığı bir dönemdir. Dolayısıyla düzenli ve dengeli beslenme alışkanlığı olmayan bir ailede yetişen çocuğun da ihtiyaçlarına yönelik bir yeme alışkanlığı edinemeyeceği aşikârdır. Bu durum ise çocuğun ileriki dönemlerine de olumsuz yönlerle yansır.

Toplum içersinde 'çocuğuna iyi bakan anne, iyi bir annedir' anlayışı yaygındır. Bunun belirtisi olarak da ele avuca gelir, toplu çocuklar gösterilir. Zayıf çocuklara sahip anneler ise çoğu zaman 'Bu çocuğa bakmıyor musun?' , 'Neden bu çocukla ilgilenmiyorsun?' şeklinde eleştirilere muhatap olurlar. Bu ise annenin çocuk üzerinde ısrarcı olup, baskı kurmasına yol açar. Anne de oluşan bu yapı, giderek artan anne - çocuk çatışması haline dönüşür.

Çocuklar ne kadar yemeli?
Bazen yetişkinler çocukların bünyelerini hesaba katmadan, çocuğun ne kadar yemesi gerektiğine karar verirler. Ve çocuk belirlenen yemeğin az bir bölümünü yemişse, büyükler çocuğun iştahının yerinde olmadığı, iyi beslenmediği hissine kapılırlar. Hâlbuki çocuk ihtiyacı kadarını zaten almıştır. Böyle düşünmeyen ebeveyn ise ısrarcı bir tutum sergilemekte, çocuğu tamamen yemekten soğutacak davranışlar gösterebilmektedir.

Bazı çocuklar genetik yapıları sebebiyle iştahlı ve fazlaca yemeğe düşkün olabilmekteler. Yaşıtlarına kıyasla daha fazla kiloya sahip olan bu çocuklara çevrenin yaklaşım biçimi, yaşanılan yeme problemini çıkmaza sokar. Bulunduğu ortamda dışlanmak ya da kötü isim yakıştırmak suretiyle duygu durumu kötüye giden çocuk, haz kaynağı olarak gördüğü yemeğe sıkça başvurur. Böylece ileriki dönemleri de etkileyecek bir yeme problemi ortaya çıkmış olur.

Eğer evde sürekli olarak bir çatışma ve huzursuzluk hali yaşanıyorsa, çocuğun iştahında ister istemez azalma görülür. Bu durumda çocuğun yeme problemi göstermesi muhtemeldir.

Yemek eksenli hayat...
Bazı aileler yemek konusunda aşırı bir titizlenme gösterirler. Hayat adeta çocuğun yemeği eksenli sürmektedir. Bu durumun çocuk tarafından fark edilmesi yeme problemlerine yol açar. Çocuk, ailesinin hassasiyetini göz önünde bulundurarak yeme konusunu yaptırım gücü haline çevirir. 'Şunu almazsanız yemem, şu olursa yerim' gibi cümleler sıklıkla dile gelir. Buna fırsat vermemek için yemeğin gerekliliği sade bir dil, düz bir ses tonuyla çocuğa aktarılmalıdır. Yemeği diğer günlük faaliyetler arasında doğal görüntüsüyle sunmalı, abartılı her türlü anlatımdan ve davranıştan sakınılmalıdır.

Sıvı tüketimini sınırlandırın!
Çocuklar yapıları gereği sıvı gıdalara eğilim gösterirler. Sıvı gıdalar ise tokluk hissi verir. Bu nedenle yemek öncesi çocukların sıvı tüketimini engellemek, yeme konusunda iştahlarını arttıracaktır.

Model olun
Çocuğun dengeli ve düzenli bir yeme alışkanlığı kazanmasını isteniyorsa, öncelikle ebeveynin bu konuda çocuğa örnek olması gerekmektedir. Meyve, sebze ağırlıklı beslenme yerine çoğunlukla hazır gıdaları tercih eden bir aile, çocuktan sağlıklı yiyeceklere düşkün olmasını bekleyemez. Bu nedenle aile gerekirse kendi yemek tarzına çeki-düzen vermeli ve çocuğun gelişimine olumlu katkılar sağlayacak besinleri sıklıkla sofrada bulundurmalıdır.

Çocuğa yeme konusunda model olma sadece yemeğin içeriğiyle alakalı değildir. Nasıl yenilmesi gerektiği de çok küçük yaşlardan itibaren model olmak suretiyle kazandırılabilir. Maalesef çocuklarının yemesi konusunda zorluk yaşayan anneler genelde televizyonun oyalayıcı etkisinden faydalanıyorlar. Hâlbuki bu esnada çocuk hem yediğinden bir şey anlamıyor hem de gelişmesi gereken motor kasları zayıf kalıyor. 

Sohbet havasında geçen, ailenin bir arada bulunduğu ve kendi yemeğini kendisinin yemesine izin verildiği bir sofrada çocuk yemeğe daha olumlu bakacaktır. Böylece yaşanılması muhtemel sorunlar en aza inecektir.

Doktor kontrolünü ihmal etmeyin
Unutulmamalıdır ki, çocuğun sağlığıyla alakalı en doğru bilgileri çocuk doktoru verebilir. Çocuğun gelişim öyküsüne vakıf doktor, sağlık açısından hiçbir problem olmadığını söylüyorsa, annenin gereksiz endişe ve kaygı duymasına gerek yoktur. Aksi halde doktor zaten ek olarak nelerin verilmesi gerektiğine işaret edecektir. Bu kontrollerin devamlılığı, beslenme konusunda anne-çocuk ilişkisinin çatışmaya dönüşmeden daha yumuşak bir zeminde sürmesini sağlayacaktır.

Beslenme problemlerine çözümler
Yemek yeme alışkanlığı küçük yaşlarda elde edilir. Gelişimsel bir yapıya sahip olduğundan çocuğun duygu durumu, motor gelişimi, insanlarla iletişimi gibi pek çok duruma etki eder. Tüm bunların sağlam bir zeminde inşa edilebilmesi için beslenme problemlerinin ortaya çıkmasına müsaade edilmemelidir. Çıktığı takdirde ise, problemin sebebine uygun bir çözüme başvurulmalıdır.

Çocuğun acıkmasına izin verin:
 Yemek yemek için öncelikle acıkmak gerekir. Fakat ebeveynin (özellikle annelerin) sıklıkla müdahalesi sonucu, çocuklar bu duyguyu yeterince bilemezler. Dolayısıyla hazırlanan yemeklere istenilen iştahı göstermezler. Bu ise anneler tarafından 'çocuğum yemiyor' şeklinde yorumlanır.

Öncelikle çocuğun acıkmasına olanak tanınmalıdır. Genellikle anneler bu duruma 'benim çocuğum acıkmıyor ki' şeklinde itiraz ederler. Elbette çocuk acıkır. Sadece bu anı sabırla beklemek gerekir. Böylece acıkmış bir halde yemek yiyen çocuk yemekten haz alacak, 'yemiyor' şeklinde yapılan şikâyetlere son vermiş olacaktır.

Israrcı olmayın!
Yemek yeme hususunda (sebebi ne olursa olsun) ısrarcı bir tutum sergilemek anne - çocuk çatışmasını tetikler. Bir zaman sonra inatlaşmaya dönüşen bu hal, anne ve çocuğun yıpranmasından başka bir sonuç vermez. Israrcı olmak yerine, açıklayıcı olmak daha olumlu sonuçlar almamızı sağlar. Eğer çocuk yemek istemiyorsa, bir dahaki öğüne kadar hiçbir şey yiyemeyeceğini vurgulamak yeterli olacaktır. Tabi bu açıklamanın ardından tutarlı bir uygulama süreci anne tarafından gösterilmelidir.


Okul öncesi dönem olarak da adlandırılan 4-5 yaş, evde kazanılan doğru beslenme alışkanlıklarının yerleştiği ve okul dönemindeki yeme davranışlarının da şekillendiği süreç olması açısından önemli.

 Bu sürecin hatta yetişkin birer birey haline gelindiğinde oluşabilecek sağlık sorunlarıyla bile ilinti olduğunu belirten Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Diyetisyen Ayça Ilıca Murat, bu dönemde doğru beslenme alışkanlıkları kazanma konusunda anne, baba ve aile büyüklerinin önemli birer örnek teşkil ettiğini vurguladı, süreç hakkında şu bilgileri verdi:

"Bu yaş grubundaki çocukların günlük olarak her besin grubundan tüketmesi sağlanmalıdır. Bu besin grupları süt ve süt ürünleri, et grubu, sebze–meyve grubu, yağ grubu ve tahıllardan oluşmaktadır. Yapılan fiziksel aktivite göz önünde bulundurularak çocukların  günlük beslenme düzeni ayarlanmalıdır. Bu  dönemde özellikle dikkat edilmesi gereken bir nokta kahvaltı yapma alışkanlığının oluşturulmasıdır. 1-2 dilim peynir çeşitleri, tam tahıllı ekmek, zeytin, pekmez-bal, süt, haftada 2-3 kere yumurta veya omlet, taze meyve, evde yapılmış kuru meyveli kek veya  börek çocukların kahvaltılarında olabilecek gıdalardır.

TEMEL GIDALARIN YETERLİ MİKTARDA ALINMASI ÖNEMLİ
Bu yaş grubu çocukların oldukça aktif oldukları ve gelişimlerinin en yüksek düzeyde seyretti düşünülerek gereksinimleri karşılayacak hem besleyici değeri yüksek hem de çocukların severek tüketebileceği gıdalarla beslenmesi gerekmektedir. Her zaman olduğu gibi her öğün kendi içerisinde yeterli miktarlarda karbonhidrat, protein ve yağ içermelidir. Mutlaka kahvaltı arkasına ara öğün, öğle yemeği,  bunu takip eden 1 veya 2 küçük ara öğün ve akşam yemeği okul çocuğunun gereksinimlerini karşılayacak yemek sistemidir. Özellikle çocukların ana öğünlerde temel besin grubumuz olan ekmek ve ekmek türevi olan çorba–pilav–makarna gibi gıdalar, et/ tavuk haftada en az 1 gün balık ve mevsiminde olan herhangi bir sebze yemeği, bunun yanında oldukça önemli kalsiyum kaynakları olan süt ve yoğurt hem ana öğünlerde hem de ara öğünlerde  tükettirilmelidir.

HÜCRE YENİLENMESİ İÇİN PROTEİN
Büyüme ve gelişme sırasında vücutta meydana gelen bir çok mekanizmada proteinlere önemli görevler düşer. Eğer vücudumuz protein alamazsa vücut hücreleri yenilenemez. Bu durumda büyüme yetersiz kalır. Vücut için temel protein kaynakların yiyeceklerimizden sağlanır.

Proteinler bitkisel ve hayvansal kaynaklar olmak üzere iki kaynaktan elde edilir. Hayvansal kaynaklar yumurta, et, tavuk, balık, deniz ürünleri, süt,y oğurt gibi kaynaklardır. Proteinlerin bitkisel kaynakları ise kurufasuyle, nohut, mercimek gibi kurubaklagiller ve tahıl ürünleridir. Tabii bunların dışında hayatın başlangıcında aldığımız en değerli protein kaynağı anne sütüdür. Hayvansal kaynaklı proteinlerin biyoyararlılığı yüksektir. Yani vücudumuz bu proteinlerden daha çok yararlanır. Bitkisel kaynaklı proteinlerin vücut tarafından kullanımı ise daha düşüktür. Hayvansal besinlerin içinde proteinin vucüt tarafından en iyi kullanıldığı gıdalar anne sütü ve yumurtadır. Her ikisinde de bulunan proteinlerin neredeyse tamamı vücudumuz tarafından kullanılır. Bu yüzden yumurta ve anne sütündeki proteinler “örnek protein ” olarak adlandırılırlar.

Çocuklarda büyümenin devam etmesi sebebiyle protein gereksinimi fazladır. Her yaş grubu için protein gereksinimi farklıdır. Alınan protein kaynaklarının vücudun kolay kullanabileceği kaynaklardan olması gerekir. Bu nedenle bitkisel kaynaklı proteinlerle beraber hayvansal kaynaklı proteinler de beslenmede kullanılmalıdır. Proteinin eksik alınması çocuklarda büyümeyi ve zihinsel gelişimi etkileyebilir.Büyüme-gelişme sorunları oluşabilir. Ayrıca proteinin vücutta bir çok önemli reaksiyonda yer aldığını düşünürsek bu reaksiyonlarda da aksamalar gerçekleşebilir.

AİLENİN BESLENME ALIŞKANLIKLARINI ÖRNEK ALIR
Çocuklar genellikle renkli yiyecekleri severler. Bu nedenle özellikle et yedirmekte zorlanıyorsanız köftesini sebzelerle karışık pişirebilirsiniz veya tabağını renkli biberlerle, havuçla süsleyebilirisiniz. Ancak çocuklar çoğu zaman ailenin beslenme alışkanlıklarını örnek alırlar. Örneğin akşam yemeği için çocuğunuza etli bezelye gibi yemekler yapıyor ama siz bu yemeği sevmediğinizi söylüyorsanız O da yemeyecektir. Bu yüzden özellikle yemek seçen çocuğunuzla beraber sofraya oturmaya ve aynı yemekten yemeye özen göstermelisiniz.

Proteinli gıdaların yapısı yüksek ısıda bozulur. Bu nedenle yüksek ateşe maruz kalmaması ve kavrulmaması gerekir. Orta veya kısık ateşte pişirilmesi daha doğru pişirme teknikleridir. Ayrıca et, tavuk gibi gıdaların yağda kızartılması durumunda zararlı bazı kimyasal maddeler oluşur. Bu maddeler özellikle kanserin öncü maddelerini oluşturabilir. Bu nedenle et, tavuk gibi gıdaları kızartmak yerine haşlama veya fırında pişirme yöntemleri tercih edilebilir. Balıklar buğulama yapılabilir veya fırında pişirilebilir. Yumurta haşlanırken de rafadan değil tam olarak haşlanmalıdır.Böyle pişirilirse proteinin vücut tarafından kullanımı daha fazla olur.

ÇOCUK ABUR CUBURLA KARNINI ŞİŞİRMEMELİ
Bu yaş grubunda anneleri en çok üzen ve telaşlandıran konulardan bir tanesi çocuklarının iştahsız olup yemek yememeleridir. Çocuğumu doyuramıyorum, aç kalıyor düşüncesiyle ne yapacaklarını şaşıran anneler, doğru sandıkları bir çok yanlış yaparak yemek yemeği, ya çocukları için işkence haline getirirler ya da kendileri için büyük bir tehdit unsuru oluştururlar. Çocuklarda iştahı etkileyen en büyük etkenlerden birisi öğün aralarında abur-cuburla karnını doyurmalarıdır. Buna bağlı olarak doygunluk hisseden çocuk ana öğünlerde yemek yemeği reddedecektir. Oyalamak için ana yemek öncesi çocuğunuzun eline tutuşturduğunuz bir gofret veya bir dilim kek onu tıkayacak ve sofrada yiyecekleri reddetmesine neden olacaktır. Bu tip durumlarda çocuğun sofra düzenine alışık olması çok önemlidir.

Çocuğunuz bir yaşına geldiğinde artık aile sofranıza oturur hale gelmeli ve yemek zamanının aile ile bir araya gelinen, herkesin yemek yediği eğlenceli bir vakit olduğunu öğrenmelidir. Bunun yanı sıra çocuğunuz gereksinimlerini karşılayacak küçük ara kahvaltılar ya da meyveler, kahvaltı ile öğle yemeği arasında, öğle yemeği ile akşam yemeği arasında verilebilir ancak bu ara öğünler iştahı kapatacak miktarda ve ana öğün saatine çok yakın olmamalıdır. Ayrıca yemek tabaklarının çocuğunuzun ilgisini çekecek tarzda renkli ve eğlenceli olması, tabağına yiyebileceği kadar yemek konması çocuğunuzun çok daha istekli yemek yemesini sağlayacaktır. Bunların dışında çocuğunuzla beraber alışveriş yapmanız, sofra hazırlanırken yardım istemeniz hatta onun da yemek hazırlanmasında katkıda bunmasına fırsat tanımanız çocuğunuzun yemek yeme isteğini artırıcı yönde olumlu etkiler oluşturacaktır.

YEMESİ İÇİN ISRARCI OLMAYIN
Yemek öncesi çocuğunuzun hem temizlik hem de kendisini daha zinde hissetmesi için elini yüzünü yıkaması faydalı olacaktır. Çocuğunuz çok yorgun ve uykusuzsa yemek yemesi konusunda ısrarcı olmayın. Çocuğunuzun yemeği reddetmesindeki diğer en önemli etken ise aynı biz yetişkinlerde olduğu gibi iştahsız olmasıdır. Özellikle hasta ve ateşi yükselmişse, diş çıkartıyorsa, yorgun ya da uykusuzsa, alışmış olduğu düzen değişmişse çocuğun iştahında azalma gözlenebilir. Bu dönemde de telaşlanmadan hacmi küçük ama içeriği çocuğunuzun ihtiyaçlarını karşılayacak, normalde de yemekten hoşlandığı yiyecekleri görsel açıdan da ona hitap edecek eğlenceli tabak süslemesiyle yine ısrarcı olmadan yemesini sağlayabilirsiniz.

OBEZİTEYE KARŞI DİKKATLİ OLMALISINIZ
Tüm bunlara rağmen çocuğunuzda kilo kaybı gözlemliyorsanız, yemek yemeği şiddetle reddediyor ve yediklerini çıkartıyorsa mutlaka vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmanız faydalı olacaktır. Sağlıksız beslenen çocuklarda görülebilecek en büyük sağlık sorunu çağımızın hastalığı obezite ve obezitenin yol açtığı genç yaşta oluşabilecek kalp damar hastalığı, diyabet, tansiyon, böbrek fonksiyonlarında bozukluk, mide rahatsızlıkları, demir eksikliği ve bu eksikliğin neden olabileceği bir çok hastalık görülebilir. Bunun yanı sıra yetersiz beslenme sonucu gelişim bozuklukları ve konsantrasyon problemleriylede sıklıkla karşılaşılmaktadır."


16 Ocak 2013 Çarşamba

BADEMCİKLER ALINMALI MI ALINMAMALI MI NE YAPILMALI ?



BADEMCİKLER ALINMALI MI ALINMAMALI MI NE YAPILMALI ?


Bademcikler vücudun bağışıklık sisteminde rol oynayan lenf sisteminin boğazda yerleşmiş dokularından bir çift. Özellikle üst solunum yollarından giren mikropları tanıyarak vücudu savunmaya hazırlıyor.

Bademcik ve geniz eti hakkında bilgi aldığımız Sema Hastanesi KBB Uzmanı Dr. Ömer Faik Sağun şunları söyledi;

Halk arasında geniz eti denilen "adenoid" dokusu da aslında aynı bademcik gibi lenf yapısındadır ve üst solunum yolunun savunmasında rol oynar. Bademcik gibi geniz eti de zaten dar olan hava yolunu tıkıyor. Bademcikler ve geniz eti, (büyük olmasa da) yüksek ateşle seyreden sık iltihaplanma durumlarında çocukları kalp ve eklem romatizması riski altında bırakabiliyor. Bu grupta da bademcik ve geniz eti ameliyatları uygulanabilir.
Bademciğin gerektiğinde alınabilir bir organ olduğunu söyleyen Sağun, ergenlikten sonra bademcik ve geniz etinin bir fonksiyonu kalmadığını da belirtiyor ve ekliyor bademcik ve geniz eti sorunları en sık çocukluk döneminde görülüyor. Görülme sıklığı çocukların anaokulu, kreş ya da ilkokul gibi toplu yerlerde bulundukları dönemlerde zirve yapıyor. Bademcik dokusu yaşla beraber giderek gerileyen-küçülen bir doku ve bu yüzden yirmili yaşlardan sonra enfeksiyonları azalma gösteriyor.

Bademcikler ne zaman alınmalı?

Bademcik ve geniz eti ameliyatları sık sık uygulanıyor. İlaç tedavisinden fayda görülmediğinde cerrahi olarak bunların çıkartılmasına başvuruluyor. Bu ameliyata karar vermek için kullanılan iki kriter var.

Kesin ve göreceli olarak ameliyatın gerekliliğinin belirleniyor.

Üst solunum yolunun bademcik ve geniz eti büyüklüğüne bağlı olarak sık sık tıkanıyorsa
Bademcik etrafında apse oluşuyorsa
Kötü huylu tümör şüphesi varsa
Çene yapısını bozan geniz eti ve bademcik büyümesi görülüyorsa
Konuşma bozukluğuna sebep oluyorsa
Uyku apnesine yol açıyorsa bu durumlar kesin ameliyat gerektiren durumlar olarak karşımıza çıkıyor.
Dr. Ömer Faik Sağun göreceli kriterlerin en başında sık tekrar eden bademcik enfeksiyonları geliyor, bademcik ameliyatlarının %40'ı bu nedenle yapılıyor dedi ve göreceli kriterleri şöyle sıraladı;

Son bir yılda yedi defa veya son iki yılda yıl başına beş defa veya son üç yılda yıl başına 3 defa ya da daha sık ateşli bademcik iltihaplanması geçirilmesi
Hastanın difteri (Kuşpalazı) mikrobu taşıyıcısı olması
Hastada kalp kapak bozukluğu olması
Bademcik ve geniz eti iltihaplanmasına bağlı olarak sık orta kulak iltihabı geçirilmesi.
Çocuğunuz bu tür problemler yaşıyorsa, hemen bir uzmana başvurun. Aksi takdirde, çocuklarda horlama, huzursuz uyku, gece terlemeleri gibi belirtileri beraberinde getiren bademcik ve geniz eti, büyüme ve gelişmede geri kalmaya, saldırganlık, huysuzluk gibi kişilik değişikliklerine, öğrenme güçlüklerine sebebiyet veriyor.

Sömestr tatili ameliyat için en uygun zaman
Bademcik hastalıkları ve geniz eti çocuk yaş grubu sorunu olarak bilinse de erişkinler için de aynı kurallar geçerli. Ameliyata engel oluşturacak herhangi bir ciddi sağlık problemi olmayan erişkinlerde de bademcik ameliyatları uygulanıyor. Solunum sıkıntısına sebep olan iri bademcik ve ileri derecede büyümüş geniz eti durumlarında çocuklarda 6 aydan itibaren ameliyat yapılabiliyor, yaş bir engel oluşturmuyor. Okul çağı çocuklarının derslerinden geri kalmamaları için sömestr tatili uzmanlar tarafından en uygun zaman olarak nitelendiriliyor.

Bademcik ameliyatlarında yepyeni bir yöntem

Bademcik ameliyatlarında yeni bir yöntem olan Thermal welding hem doktor için hem de hastalar için çok büyük kolaylık sağlıyor. Dr. Ömer Faik Sağun, thermal welding ile bademcik ameliyatı çok daha rahat yapılıyor. Thermal welding, operasyon esnasında ısı enerjisi ile ameliyat alanında kanama kontrolünü sağlıyor ve daha sonraki dönemde doku iyileşmesini hızlandırıyor. Hastada ameliyat sonrası ağrı ise çok az oluyor dedi.

 

15 Ocak 2013 Salı

ÇOCUKLARA MEYVEYİ SEVDİRMENİN YOLLARI ÇARELERİ


ÇOCUKLARA MEYVEYİ SEVDİRMENİN YOLLARI ÇARELERİ


Çocuğuna yemek yedirmek çoğu annenin içinden çıkamadığı bir sorun. 'Ne yapsam da karnını sağlıklı şeylerle doyursam?' sorusu akılları sürekli meşgul eder durur. 

Bu yüzden birçok anne, 'aç kalacak, zayıf düşüp hasta olacak' diye çocuğunun peşinden ayrılmıyor. 'Aman şu sütü bir içiver kızım', 'Meyveni yedin mi oğlum?' gibi sıkıcı ısrarlar çocukları yıldırmaktan başka bir işe yaramıyor. Böylece anne babalar, kaş yapalım derken göz çıkarıyor. Oysa uzmanlara göre, çocukların ihtiyacı olan vitamin ve mineral deposu meyveleri zorlayarak değil, sevdirerek yedirmek gerekiyor. 

Yeme alışkanlıklarının küçük yaşlarda kazanıldığını söyleyen Sema Hastanesi Beslenme Uzmanı Dr. Hayrettin Mutlu, çocuklara meyveyi sevdirmenin ilk aşamasının anne ve babanın örnek olması olduğunu söylüyor. Evde meyve saatleri düzenlemek ve bunu merak uyandıracak şekilde renklendirmek yollardan ilki. Market ve pazar alışverişlerinde meyve seçiminin ufaklıklara bırakılması, aldığı şeyi merak etmesini sağlıyor, bu da çocukta meyveyi tatma ihtiyacı doğuruyor. Hayatı taklit ederek öğrenen çocuklar böylece gördüklerini uyguluyor. 

Bir çocuğun hoşlandığı şeylerin anne ve baba tarafından belirlendiğini söyleyen Hayrettin Mutlu, çocukların merakına yönelik uygulamalar ile meyvenin sevdirilebileceğini belirtiyor. Mesela, kız çocukları için anne ile mutfakta vakit geçirmek eğlenceli olabilir. 

Mutfakta kek yaparken kızınıza 'Sen dokunma, git oyuncaklarınla oyna.' demek yerine; 'Haydi sen de kek için portakalları getir.' demek onu mutlu edecektir. Böylece kabuklarını rendelediğiniz portakalın bir dilimini kızınıza uzatıp 'Tadına baksana ferah bir lezzeti var.' diyerek meyve yemeye özendirebilirsiniz. Çocuğunuzun yaşına, cinsiyetine ve ilgi alanlarına göre çeşitlendirebileceğiniz yollar aile içi paylaşımı da artırıyor. 

Mutlu'ya göre, meyvelerin oyun çağındaki çocuklara koku yolu ile tanıtılması çocuğun meyveye olan ilgisini de artıracaktır. Evde, sevmediği bir meyveyi saklayıp onu bulmasını istemek çocuğun oyun ihtiyacını karşılar ve meyvenin tadını merak ettirir. Okul öncesi yaşlar için ise plastik meyveleri oyuncak olarak vermek, meyvenin zihinlerinde yer etmesini sağlayacaktır. 1-5 yaşındaki çocuklara meyvelerin resmini yaptırıp; ondan ailedeki herkese bu meyvelerin faydalarını anlatmasını isteyebilirsiniz. Kız çocuklarına, 'Bebeklerinin meyve saati geldi.' deyip, meyveyi sevdirmek de uzmanlara göre izlenecek yollardan biri. 

Okul çağındaki çocuklar içinse evde meyve partisi verip; arkadaşlarını davet etmek hatıralarında meyveyi süsleyecektir. Eğer mümkünse, bağ ve bahçeden çocuklarınızla meyve toplayabilir ya da balkonunuza küçük saksılarda meyve ağaçları dikebilirsiniz. Mutlu, "Bu şekilde sürpriz ve oyunlar ile çocukları hazır gıdalardan uzak tutabilir; vitamin deposu meyveleri dikkat çekici hale getirebilirsiniz." diyor. 

*** 
Sağlıklı beslenmeye küçük yaşlarda alışmak lazım 

Bir insanın beslenme şeklinin çocuk yaşlarda belirlendiğini söyleyen beslenme uzmanı Dr. Selase Sansar Koç, çocuğun sağlıklı besinlere 1,5 yaşında alıştırılması gerektiğini belirtiyor. Sansar, çağımızın hastalığı obezitenin de küçük yaşlarda kazanılmış yanlış beslenme şekline bağlı olduğunu ifade ediyor. Bu yüzden alışkanlıkların kazanıldığı çocukluk yılları, bir bireyin bütün hayatı boyunca nasıl besleneceğinin ve nasıl yaşayacağının habercisi. Uzmanlara göre, erken yaşlarda sağlıklı gıdalarla, düzenli beslenmeye alışan bireyler problemsiz bir vücuda sahip oluyor. 

*** 

Hazır meyve suyu boy uzamasını durduruyor !

Meyve sularının içeriğindeki tatlandırıcı, meyve aroması ve destekleyici vitaminler ne çocuğunuz ne de sizin vücudunuzun ihtiyacı olan vitamin ve minerali sağlamıyor. Bu yüzden uzmanlar, özellikle çocukların yoğunlaştırılmış meyve suyu tüketmelerinin önlenmesi gerektiğini öneriyor. Eğer çocuklar meyve suyu içmek istiyorsa, karışımın evde hazırlanması öneriliyor. Konsantre meyve suları fazla tüketildiğinde, emilmeyen karbonhidratlar ishale, gaza, şişkinliğe yol açabiliyor. Hazır meyve suyu, gelişme çağındaki çocukların boy uzamasını durduruyor; beslenme düzenini bozuyor. 

*** 

Mevsim meyveleri bağışıklık sistemini güçlendiriyor !

Selase Sansar Koç, çocukluk çağının hastalıklar açısından risk grubunda olduğunu; bu yüzden meyve tüketiminin bu yaşlarda hayati önem taşıdığını belirtiyor. Meyveler bol vitamin içerdiklerinden enfeksiyon hastalıklarına karşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Çocukların tatlı ihtiyacını meyvelerle gidermenin daha sağlıklı olacağını söyleyen Koç, bu şekilde ufaklıkları abur cuburlardan uzak tutmanın daha kolay olacağını belirtiyor. Çocukların meyve yemesi, bağırsaklarının çalışması ve kabız olmamaları bakımından önemli. Bunun yanında bazı meyveler tam tersi ishal gibi hastalıkları önlüyor.

 ZAMAN 



13 Ocak 2013 Pazar

ÇOCUKLAR HANGİ YAŞTA YALAN SÖYLEMEYE BAŞLAR ?

ÇOCUKLAR HANGİ YAŞTA YALAN SÖYLEMEYE BAŞLAR ?


Çocuğunuzun yalan söylediğini farkettiğinizde öncelikle sakinleşin. Öfke, endişe ve çaresizlik duygularının sizi esir almasına izin vermeyin. Unutmayın ki tüm çocuklar yalan söyler. Yalanlar, yaşa bağlı olarak değişebiliyor.

Çocuklar yalan söylediğinde anne-babalar çok kaygılanır. Bunun bir alışkanlık haline gelmesinden korkar ve ne yapacaklarını şaşırabilirler. 

Ceza mı verilmeli?
 Bu seferlik görmezden mi gelmeli? Oturup konuşmalı ve öğüt mü verilmeli?

Psikoloji İstanbul’dan çocuk ve ergen uzmanı psikolog Sevilay Kahveci, “Çocuklar ve Yalan Söyleme Alışkanlıkları” konusunda anne-babalara yol göstermek amacıyla çeşitli bilgiler verdi.

0-3 Yaş: Çok küçük çocuklar için hayal ile gerçek ayrımı henüz yoktur. Bu nedenle iki yaş civarı çocuklar olayları olduğundan çok farklı şekillerde anlatabilirler. Bu dönemde yaşanılan olaylar abartılabilir ve anlatılanlara hayali kahramanlar eklenebilir. Çocuklar büyüdükçe hayal ile gerçeği birbirinden daha rahat ayırabilmeye başlarlar ve böylece hayaller ve abartılar giderek azalır.

4-6 Yaş: Bu yaşlarda çocuklar daha çok cezadan kaçınmak ya da istedikleri bir şeyi elde edebilmek amacıyla yalan söylemeye başlarlar. Bu aynı zamanda gelişimlerinin önemli bir parçasıdır. Zira yalan söyleyebilmek, çocuğun başkalarının ne düşündüğünü ve onların kendisininkilerden farklı olabileceğini anlayabilme, onları etkileyebileceğini fark etme ve kendi davranışlarını bu amaca uygun bir şekilde kontrol etme becerilerinin geliştiğini de göstermektedir.

7-11 Yaş: Okulla birlikte artık çocuk için evin dışında yeni bir hayat başlar. Önceki dönemdekilerden farklı olarak çocuk artık kendi hayatı ile ilgili yalanlar söyleyebilir. Bazen arkadaşlarına uyum sağlamak, bazen yaşadığı yetersizlik hisleri ve özgüven eksikliği ile başa çıkabilmek için yalana başvurabilir.

Ergenler: Ergenliğe gelindiğinde artık çocukların kendi ruhsal dünyalarını ebeveynlerinkinden ayırma zamanı gelir ve çoğunlukla yalanlar da bu amaç etrafında oluşur. Arkadaşlarla anne ve babanın bilmediği şeyleri yapmak gencin kendine yeni bir dünya yaratma çabası olarak değerlendirilebilir. Bu dönemdeki en büyük risk çocuk ve anne-babaları arasında yaşanabilecek olan sorunların kolayca bir güç savaşına dönüşebilmesidir.

Yalan söylediği anda

• Çocuğunuzun yalan söylediğini fark ettiğinizde hayal kırıklığı, öfke, endişe ve çaresizlik gibi duygular yaşayabilirsiniz. Önce kendinize biraz zaman tanıyın ve sakinleşin.

• Üstü kapatılmaya çalışılan şeye odaklanın.

• Çocuğunuz ne kadar sık yalan söylerse söylesin ona “yalancı” diye hitap etmeyin.

• Karşılaştığınız durumu yalan söyleme ya da yalancılık yerine başka şekillerde ifade etmeye çalışın (biraz kafan karıştı herhalde vs).

• Gerçeği biliyorsanız bunu çocuğunuzla paylaşın.

• Olumsuz davranışın ve söylenen yalanın sonuçlarını net olarak belirleyin.

• Yalan söylemek bir çocuk için yardım çığlığı olabilir. Onu dinleyin.

Güç savaşına girmeyin, tuzak kurmayın


• Özellikle daha büyük çocuklar yalan söylediğinde bu durum aile içinde zaman zaman bir güç mücadelesi haline döner. Aile çocuğa itiraf ettirmeye çocuk da reddetmeye kararlıdır. İki taraf da birbirini yıpratır. Bu güç savaşının sonunda (o an içn hangi taraf kazanırsa kazansın) iki taraf da kaybeder, zira çocuk ile kurulan ilişki bozulur. Çocuk ve ebeveynler birbirlerine öfkelenirler ve iletişim tamamen kesilir. Bu da çözümü imkansız kılar.

• Çocuğunuza disiplin kazandırmak için bazı yaptırımlar kullanmanız kaçınılmazdır ancak çok ağır yaptırımlar ya da cezalar çocuğun kendini güvende hissetmemesine yol açar. Kendini güvende hissetmeyen çocuklar da kendilerini korumak için yalana başvurabilirler. Çocuğunuz yaptıkları nedeniyle sıkça yalana başvuruyorsa disiplin yöntemleriniz mutlaka gözden geçirin.

• Yalan söylemesi için ona tuzak kurmayın. Okul müdürü sizi arayıp çocuğunuzun okulda olmadığını söylediğinde eve gelen çocuğa “bugün neredeydin?” diye sorduğunuzda size yalan söyleyecektir ve siz istemeden onun yalan söylemesini teşvik etmiş olursunuz. Bu durumda anne-baba iyice çileden çıkar, çocuk ise kendini kapana sıkışmış hissederek onlara karşı güven duygusunu yitirir. Güvenin olmadığı yerde dürüstlük olmaz.

• Çocuğunuz size bir süredir yalan söylüyorsa hangi yöntemi kullanırsanız kullanın hem sizin hem de çocuğunuzun zamana ihtiyacı olduğunu unutmayın.

• Çocuğunuzu karşınıza alıp bu yanlış davranış ile ilgili uzun nutuklar çektiğinizde çocuk ya dinlemekten kaçınacak ya da suçluluk hisleri ile içine kapanacaktır. Her iki durumda da çözüm için adım atmak zorlaşacaktır.

(Cumhuriyet Hafta sonu eki)

12 Ocak 2013 Cumartesi

ÇOCUKLARDA ALTINI ISLATMA PROBLEMİ NE YAPILMALI ?


ÇOCUKLARDA ALTINI ISLATMA PROBLEMİ NE YAPILMALI ?


Çocuklarda alt ıslatma oldukça sık karşılaşılan bir problem. Biz de sizlerle Psikolog Pınar Çelebi ‘nin konu hakkında Uzman Tv’ye verdiği detaylı bilgileri paylaşmak istedik. İşte çocuklarda alt ıslatmanın nedenleri ve bu durumla nasıl baş edileceği…

Çocuklar altını neden ıslatır?
Çocuklarda çok sık görülen problemlerden biri de alt ıslatmadır. Bu altına kaçırmadan biraz farklı bir durumdur. Tıp dilinde buna enüreziz diyoruz. Genelde 5 yaşından sonra belli süreyle çocukların gece ya da gündüz giysilerini ya da yatağını ıslatma durumuna, istemli ya da istemsiz olarak, alt ıslatma diyoruz. 

Biyolojik sebepler
Bu, biyolojik ya da psikososyal sebeplerden kaynaklı olabilir. Biyolojik sebeplerin altında genelde ailesel faktörler vardır. Ailede eğer daha önce bu görülmüşse, yani anne babanın çocukluk döneminde bu davranış varsa genelde çocukların % 75'inde de bu görülebilmektedir. Diğer bir etken hormonal etkenler olmaktadır. Bir diğer etken ise mesanenin yapısıdır. O yüzden önce biyolojik olarak, fizyolojik olarak çocukta bir sorun var mı diye bir uzmana baktırmak gerekir.

Psiko-sosyal sebepler
Bunun dışında psiko-sosyal etkenler diyeceğimiz çocuğun önce kazanmış da sonradan yitirmiş olması sonucunda bu tuvalet kaçırmaya başlaması da ikinci enüreziz olarak niteleniyor. Bunda ailede yaşanan problemler, çatışmalar, göç, boşanma, taşınma, çocukla yeterince ilgilenmeme gibi sebeplerden dolayı oluşan bir alt ıslatma problemleri görülebiliyor. 

Belli bir süreliğine tuvaletini kaçırmadan farkı eğer çocuk tuvalet eğitimini kazanmışsa ve sadece belki oyun oynarken, sadece o oyunu bırakmak istemediği için altına kaçırıyorsa, buna eşlik eden başka bir problem yoksa ve bu çok sık olmuyorsa, o zaman enürezizden bahsedemeyiz. Enüreziz bir 3 ay 5 ay süreyle ve sürekli olarak giysilerinde ya da yatağında ıslaklık olmasına deniyor. 

Çocuklarda alt ıslatmanın psikolojik olup olmadığı nasıl anlaşılır?
Çocuklarda alt ıslatmanın psikolojik nedeni olup olmadığı şu şekilde öncelikle anlaşılabilir. Eğer çocuk tuvalet eğitimini kazanmışsa ve tuvaletini tuvalete yapmakta bir sorun yaşamıyorsa ve sonradan bir geriye dönüş yaşanmışsa, o zaman psikolojik nedenler ilk akla gelecek nedenler arasındadır. 

Özellikle kardeş kıskançlığında bu çok görülmektedir. Yeni eve bir bebek geldiğinde genelde aile küçük bebeği koruyucu davrandığı, ona daha çok ilgi gösterdiği için büyük çocuk daha ilgisiz bırakıldığı için küçük yaşa özgü bir davranış olan alt ıslatma durumu büyük çocuklarda da görülmeye başlanmaktadır. Eğer aile bu sevgi paylaşımını, ilgi paylaşımını dengelerse büyük çocuk ve küçük arasındaki kıskançlık kendiliğinden geçecektir bir süre sonra. 

Bunun dışında göçler, boşanmalar, yeni bir eve taşınma, aile içi çatışmalar ya da çocuğun şiddete maruz kalması, öç alma isteği gibi sebeplerden dolayı da alt ıslatma görülebilmektedir. Nedenin çok iyi araştırılıp, bu sorunun çözülmesi sonucunda çocuktaki bu alt ıslatma durumu da çözülür. Çözüm bulamıyorsanız mutlaka psikologa başvurun.

Altını ıslatan çocuğa nasıl yaklaşmalıyız?
Şimdi 5 yaşına gelmiş bir çocuk altını ıslatmaya devam ediyorsa bu zaten bir problemdir ve çocuk için yeterince sıkıntı ve utanç veren bir durumdur. 

Bunun üstüne bir de anne baba ya da çevredeki insanlar sert tepkiler verirlerse, ayıplarlarsa çocuk utanç ve suçluluk duygusunu daha çok hissetmeye başlayacaktır. 

Olumlu ve destekleyici telkinlerde bulunun
Çocuğun özgüvenindeki düşüş, sosyal hayatındaki düşüştür. Bu da ileriki aşamalarda okul başarısına ve sosyal ilişkilerine yansır. Bu yüzden bu durum çocuğa anlatılırken diğer hastalıklarda ya da bozukluklarda olduğu gibi gerçekçi bir şekilde, nasılsa o şekilde anlatılmalıdır. 

"Evet, şu durumdan dolayı böyle bir problemin var ama biz bunu halledeceğiz. Bunlar için de böyle böyle yapmamız gerekiyor. Ama üstesinden geleceğiz. Bunun için utanmana ya da üzülmene gerek yok, geçici bir problem bu" şeklinde çocuğa telkinlerde bulunmalıyız. 

Onu motive etmeye çalışın
Nasıl ki kekemelik ya da tik bozukluklarında çocuğu asla suçlamamak, üzerine gitmemek gerekiyorsa, bunda da çok üstelememek, "olabilir, tamam, iyi gidiyorsun" gibi motivasyonlarla problemin birlikte üstesinden gelmeye çalışmak gerekmektedir. 

Çocuklarda alt ıslatma problemi nasıl çözülür?
Çocuk alt ıslatma problemini çözmek için öncelikle sabırlı olmak gerekmekte ve çok sert tepkiler vermemek gerekmektedir. Çocuğa nasıl yapacağı anlatıldıktan sonra bunun üstesinden gelmek için sizin onun yanında ve destek olduğunuzu bilmesini bir kere sağlamanız gerekmektedir. 

Çocuğunuzu gözlemleyin
Eğer gece kaçırıyorsa, öncesinde çok fazla sıvı vermemek işe yarayabilir, gece belli aralıklarla yanına gidip tuvalete kaldırmak işe yarayabilir. Eğer gündüz altına kaçırıyorsa, hangi durumlarda kaçırdığını gözlemleyip, bunlara çözümler aramak yerinde olabilir. Eğer oyun esnasında kaçırıyorsa çocuk oyuna kaptırdığı için belki oyun sırasında ara ara ona sormak, hatırlatmak yerinde olabilir. 

Eğer çocuk da alt ıslatmak istemiyorsa ve bunun için çaba gösteriyorsa, git gide de alta kaçırmaları azalmaya başlamışsa ve her seferinde, her başarılı deneyimden sonra kendini iyi hissetmeye başlamışsa, işbirliği içindeyse bu yavaş yavaş sönecektir diye düşünüyorum. 

Ayrıca eğer ruhsal etkiler varsa, belli psikososyal etkilerden dolayı çocuk alt ıslatıyorsa ve bunlar çözülmüşse zaten bir süre sonra alt ıslatması da kesilecektir.

11 Ocak 2013 Cuma

NASIL İYİ ANNE OLUNUR ?


NASIL İYİ ANNE OLUNUR ?


Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin, çocuğunuzla nasıl iletişim kurabileceğinizi ve kendine güvenen bir çocuğun nasıl yetiştirileceğini anlatıyor...

Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin, hem Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı, hem de Çocuk Nöroloji Uzmanı. Çocuklarla ‘Doğru’ İletişim konusunda yayınlanmış kitabıyla biz annelere yol gösteriyor.

Bu yazımızda, Anne çocuğuyla nasıl iletişim kurmalı? Anneler kendine güvenen bir çocuk yetiştirmek için neler yapmalı? İyi anne kime denir? sorularına Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin'in verdiği yanıtlar yeralıyor.

İşte Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin çocuklu hayatla ilgili önerilerinden bazıları…

    Çocuk davranışları durağan değil, dinamiktir. Yani belli bir yaşta belli bir şekilde davranan çocuk, bir diğer yaşta bambaşka davranır.
    Çocuğun içinde bulunduğu yaşa özgün gelişmeye uygun olarak davranış biçimi sürekli değişir.

    Davranışlardaki değişim yaş dönemine bağlı olarak, kendine özgü belli zaman aralıkları içinde olur.

    Çocuk, her gelişme aşamasının sonunda, bir sonraki aşamanın alt yapısını kazanmalıdır. Başka bir deyişle, bir sonraki döneme, bir sonraki dönemde doyuma ulaşmış olarak başlamalıdır.

    Bir önceki aşamanın gereksinimleri doyurulmadan, bir sonraki aşamaya geçen çocukta, çeşitli davranış sorunları ortaya çıkar.

    Harcı yetersiz tuğlanın, üstteki tüm tuğlaları olumsuz etkilemesi gibi, herhangi bir dönemdeki olumsuz deneyimler, çocuğun tüm yaşantısına olumsuz olarak yansır. 


    Kitap Önerisi
    Çocuklarla Doğru İletişim
    Sabiha Paktuna Keskin
    Boyut Yayın Grubu

    Boyut Kitapları’ndan çıkan “Çocuklarla ‘Doğru’ İletişim” adlı kitabı ise bir harika. Kitapta hem çocuğun doğumundan ergenlik çağına kadarki gelişim dönemlerinin özeliklerini tanıma fırsatı buluyorsunuz, hem de bizzat yaşanmış örneklerle kendinizi ve çocuğunuzla olan iletişiminizi sorgulama fırsatı.

    Çocuklarla Doğru İletişim kurmak aile içi mutluluğun temelidir. Çocuklarla Doğru İletişim kitabı mutlu bir yuvaya, mutlu bir çocuğa sahip olmak isteyen anne ve babalar için çok önemli bir başvuru kaynağı...

    Aile ve çocuk arasında köprü oluşturmayı amaçlayan Çocuklarla Doğru İletişim kitabı, çocuğun davranış dilini aileye tercüme ediyor, çocuğun anlaşılmasını kolaylaştırırken yanlış anlaşılmasının önüne geçmeye çalışıyor. 

Aile-çocuk ilişkisinde yılların heba edilmesini önlemeyi misyon edinen kitap, yetişkin davranışlarına da ayna tutmayı ihmal etmiyor.

10 Ocak 2013 Perşembe

BEBEĞİMİN ZEKASINI NASIL GELİŞTİREBİLİRİM YÖNTEMLERİ

BEBEĞİMİN ZEKASINI NASIL GELİŞTİREBİLİRİM YÖNTEMLERİ


Bebeklerin zekâsını geliştirmek mümkün!
Onunla göz göze gelmeye dikkat edin:
Yeni doğan bebeğinizin gözlerinin tamamen açık olduğu o kısa anları değerlendirerek bebeğinizin gözlerinin içine bakın. Size her baktığında, belleğini biraz daha oluşturmayı başaracaktır.

 Bebeğinizle sürekli konuşun: Alabileceğiniz tek karşılık, boş bir bakış olacak ama çocuğunuz konuşmaya istekli gibi göründüğü zamanlarda konuşmanıza kısa aralıklar vermeyi unutmayın. Kısa bir süre sonra, diyalogların ritmini ve boşlukları anlamaya başlayabilecektir.

Ona dil çıkarın:
Araştırmalar, yeni doğan bebeklerin daha iki günlükken bile basit yüz hareketlerini taklit edebildiklerini gösteriyor. Ayrıca unutmayın ki bebeğiniz, sizin değişen tonlarda sesler çıkararak yaptığınız sevimli bebek konuşmalarından büyük keyif alır.

Ayaklarını gıdıklayın:
Aslında, her yerini gıdıklayın. Espri anlayışını geliştirmenin ilk adımı gülmektir. Ayak parmaklarından çenesine kadar "Geliyor geliyor..." ya da "Seni yakalayacağım" oyunları oynayın.

Ona etrafı gezdirin:
Bebeğinizi pusetine koyarak ya da kucağınıza alarak yürüyüşlere çıkın. Yürürken ona etrafta olup biteni anlatmayı unutmayın. Çocuğunuza böylelikle sonsuz bir kelime hazinesi kazandırmış olursunuz.

Şarkı söyleyin: Öğrenebileceğiniz kadar fazla melodi öğrenin ve onlara bebeğinizle yaşadığınız günlük hayatınızdan sözler uydurun. Mesela bez değiştirme süresini bu anlamda en iyi şekilde kullanabilirsiniz. Bebeğinizin altını yavaşça değiştirin. Rutininizi anlayabilmesi ve yeni kelimelere aşina olabilmesi için o sırada neler yaptığınızı bebeğinize de anlatmayı deneyin.

Ona ipuçları verin:
"Sıcak olduğu için şimdi kapıyı açacağım" diyerek, ona neden-sonuç ilişkisini öğretmiş olursunuz.

Bebeğinizi şaşırtın: Her fırsat bulduğunuzda, hafifçe bebeğinizin yüzüne, koluna ya da göbeğine üfleyerek, onu sevindirin. Nefes verişinizi örnek olarak gösterin ve tepkisini, taklit etme çabasını izleyin.

Kitap okuyun:
Araştırmalar, sekiz aydan itibaren bebeklerin bir hikâyeyi iki ya da üç kez dinledikten sonra, içindeki kelimeleri öğrenmeye başladıklarını gösteriyor. Bu konu değerlendirilebilir.

Onunla oyun oynayın:
Saklanma ve bulunma maskaralıklarınız bebeğinize birkaç gülücükten daha fazlasını katar. Bebeğiniz böylelikle objelerin kaybolabileceğini ama sonra yine geri gelebileceğini öğrenir.

Yerdekileri toplayın: Bebeğiniz durmaksızın mama sandalyesinden aşağı bir şeyler atıyor ve siz de artık deliye dönmeye başladıysanız unutmayın, yalnızca yerçekimi kanununu öğreniyor.

Engelli bir yol hazırlayın:
Koltuk minderlerini, yastıkları, oyuncakları yere serpiştirin ve bebeğinize bunların nasıl üstünden ya da altından emekleyerek geçebileceğini gösterin. Böylelikle motor becerilerinin gelişmesine katkı sağlamış olursunuz.

"Yakalamaca" oyunu oynayın: Bazen hızlanıp bazen yavaşlayarak evin içinde dizlerinizin üstünde gezinin ve sizi takip etmesini sağlayın.

Onu taklit edin: Bebeğiniz büyüdükçe, yaptığı her şeyi sizin de tekrarlayıp tekrarlayamadığınızı görmek için garip sesler çıkarmak, geriye doğru emeklemek ya da gülmek gibi aktivitelerle tüm yaratıcılığını sergileyecek. Komik suratlar da yapın.

Her şeyi saymayı ihmal etmeyin:
Yüksek sesle saymayı alışkanlık haline getirirseniz, kısa süre sonra o da size eşlik etmeye başlayacaktır.

Televizyonu kapatın:
Televizyonun ne kadar eğitici ya da beynini uyarıcı olabileceği önemli değil; bebeğinizin her şeyden çok birebir etkileşime ihtiyacı var.

Hafıza oyunları oynayın:
Bebeğinizin hayatında önemli olan insanların fotoğraflarını çekin ve her birinden iki kopya çıkartın. Elinizde birbirine eşlenebilir bir dizi oyun kâğıdınız olmuş olacak. Hepsini açık biçimde yere yerleştirin ve birbiriyle aynı olanları eşleştirmesine yardımcı olun. Bebeğiniz büyüdükçe, oyunu fotoğrafları ters biçimde yere koyarak geliştirebilirsiniz.

Ona görev verin: Küçük çocuklar, çamaşır makinesine konacak siyahları ve beyazları ayırmak gibi küçük işleri kolaylıkla yapabilirler.

Harflere yoğunlaşın:
Öğretici olmaya çalışmaksızın, belli bir süre bir harfi vurgulayacak şekilde konuşmaya çalışın. Örneğin; bir hafta süreyle, kahramanının adının A harfi ile başladığı kitaplar seçin. Ya da masadaki yiyeceklerden bahsederken aynı harflerle başlayanları arka arkaya söyleyin.

Aynı oyuncaklarla oynamasını sağlayın:
Bir kutunun içine bebeğinizin artık yüzüne bakmamaya başladığı, oynamaktan sıkıldığı oyuncakları yerleştirin. Bir süre sonra onlarla nasıl daha başka oyunlar oynadıklarını görmek sizi de onu da şaşırtacaktır.

9 Ocak 2013 Çarşamba

ÇOCUKLARDA OYUN ZEKA GELİŞTİRİR Mİ NASIL YAPILMALI ?

ÇOCUKLARDA OYUN ZEKA GELİŞTİRİR Mİ NASIL YAPILMALI ?


Dokuz ay boyunca uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra, dünyaya gözlerini açan bebek Allah Teâlâ'nın fıtratına yerleştirdiği bir kuvvetle çevresinde olup bitenleri izlemeye başlar. 

Tabi ki bu izleme ve tanıma ona verilen duyu organları aracılığıyla olur. Etrafında bulunan her nesne, onun için uyarıcı ve öğretici niteliktedir. Allah'ın izniyle süratle geliştiği ve değiştiği ilk yıllarda oyun ve oyuncaklar, bebeğinizin tüm zamanını alır.

 Özellikle 0-6 yaş gurubu çocukların bedensel (küçük ve büyük motor),zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimlerinde oyun ve oyuncakların çok büyük önemi ve rolü vardır. 


Çocuklar için oyun, ciddi bir uğraşma, günlük bir nevi çalışmadır. Özellikle duygusal ve bedensel gelişim açısından, en doğal, en basit ve en etkili öğrenme ortamı, oyun sırasında oluşmaktadır.

Oyun zekâyı geliştirir
Daha önce de söylediğimiz gibi çocuğun sağlıklı bir şekilde büyümesi ve gelişmesinde; sevgi kadar, ilgi kadar oyun ve oyuncağında rolü çok büyüktür. Malesef çoğu anne ve babalar çocuğun dünyasında oyun ve oyuncağa önem vermemekte, 


hatta bu konuyu baştan savarak gale bile almamaktadırlar. Hatta çoğu anne ve babalar, özellikle oyuncağı çocuğu oyalayan ve kendilerinin rahat etmesini sağlayan bir unsur olarak görmektedirler. 

Peki, oyun çocuğun zekâsını nasıl geliştirir?

1- Çocuk oyun oynarken çok mutlu olur. Unutmayın ki insan sevinçliyken bilinçaltı en yüksek derecede çalışır.

2- Oyun, çocuğun hayal gücünü geliştirir, düşünmeyi ve keşfetmeyi öğrenir.

3- Oyun çocuğun kendisine güven kazanmasını ve sosyalleşmesini sağlar.

4- Oyun çocuğun işbirliği yapmasını, paylaşmasını ve sorumluluk almasını sağlayarak sosyal gelişimine fayda sağlar.

5- Oyun oynayan çocuk, kendi duygularını ve karşısındaki çocukların duygularını tanır.

6- Oyun, çocuğun kas gelişiminin tamamlanmasına ve daha sağlıklı olmasına neden olur.

7- Oyun, çocuğun algılamasına, öğrenmesine, öğrendiklerini aklında tutmasına, hatırlamasına ve mantık yürütüp problem çözmesine fayda sağlar.

8- Oyun, bir yandan çocuk için eğlenceli anlar yaşatırken, diğer yandan da etkili bir eğitim görevi üstlenir.

9- Oyun malzemeleri ile çocuk vücudunu ve zekâsını ve de şahsiyetini geliştirir. Fazla olan enerjisini sarf ederek, istikbalde kendisine gerekli olacak beceri ve özellikleri artırır.

Oyun: Renkleri hatırlama oyunu

Amaç: Çocuğun renkleri hatırlamasını sağlamak...

Yaş: 3-6

Malzeme: Boya kalemleri ve kağıt

Kişi sayısı: 2

Boya kalemleri arasından kendinize bir renk seçin. Bu renkle kâğıdın üzerine istediğiniz şekilleri çizin. Yaptığınız bu çizimleri çocuğa gösterin ve kâğıdı ortadan kaldırın. Şimdi çocuğa aynı renkte kalemi bulup kendi çizimlerini yapmasını isteyin. Bu oyunu diğer renklerle sürdürebilirsiniz.

Oyun: Renk avı

Amaç: Çocuğun renkleri tanımasını sağlamak...

Yaş: 3-6

Malzeme: Kâğıt, boya kalemleri, evdeki eşyalar.

Kişi Sayısı: 2

Boya kalemleriyle kâğıda kırmızı, mavi, yeşil ve sarı renklerde şekiller çizerek renklerin isimlerini söyleyin. Çocuktan renklerin isimlerini tekrar etmesini isteyin. Evin odasındaki eşyaların sadece renklerini söyleyerek çocuktan sizin için söylediğiniz renkteki eşyaları bulmasını isteyin.

Örneğin; Bana bu odada (...) renkte neler olduğunu söyler misin?

Benim eteğim ya da pantolonum ne renk? Bu odada benim eteğimle ya da pantolonumla aynı renkte eşya var mı? Hangisi?

Senin üzerindeki giysiler ne renk? Odada senin üzerindeki giysiler ile aynı renk başka ne var? Soruları bu şekilde çoğaltıp sorabilirsiniz.

Oyun: Nesnelerin şeklini hatırlama

Amaç: Çocuğun nesnelerin şeklini hatırlamasını sağlamak...

Yaş: 3-6

Kişi Sayısı: 2

Kitap, cetvel, ip, bardak, tabak gibi çizmesi kolay nesneleri çocuğun önüne koyun. Sonra bu eşyaları çocuğun önünden kaldırın bir torbaya koyun. Çocuğunuzdan hatırladıklarını çizmesini isteyin. Şimdi sıra sizde... Çocuk istediği eşyaları sizin önünüze koysun. Sonra torbaya koysun. Sizden hatırladıklarınızı çizmesini istesin. Oyunu bu şekilde sürdürebilirsiniz.

Çocuklarınızla oyun oynayın!

Bedensel olarak yaratılan her insan Allah'ın izniyle belirli bir gelişim gösterir. İnsan bedeninde temel olarak iki kas grubu vardır. 


Büyük ve küçük kas grubu. Büyük kaslar gövdemizde, kollarımızda ve bacaklarımızda bulunur. Küçük kaslar ise parmaklarımızda bulunan kaslardır. Küçük kaslarımızla daha ince işleri yaparız. 

Bedensel gelişim için her iki kas grubunu da, oyun oynarken ve evde aldıkları küçük sorumluluklarla geliştirirler. Onun için lütfen, çocuklarınızın oyunlarını destekleyiniz.

Onlarla mutlaka oyun oynayınız ve unutmayınız ki, onların size çok ihtiyacı var. Bugün size 3-6 yaş arasında ki çocuklarınızla oynayabileceğiniz oyunlar hazırladık hadi bakalım çocuklaşma zamanı!

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Bluehost Coupons