İslam ve Ölüm Ötesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İslam ve Ölüm Ötesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Ekim 2012 Cuma

HAZRET-İ İSA (A.S) GELİNCE HERKES ONU TANIYACAKMIDIR ?

HAZRET-İ İSA (A.S) GELİNCE HERKES ONU TANIYACAKMIDIR ?


Hazret-i İsa (as) gelince herkes onu tanıyacak mıdır?
Hazret-i Îsâ’nın (as) âhirzamanda gökten inişi hususunda güvenilir hadis kaynakları sahih hadislerle dolu. Meselâ, Buhârî’de ve Tirmizî’de Ebû Hüreyre (ra) rivâyetiyle Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (asm), “Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem oğlu Îsâ inecek, aranızda amel edecek, âdil bir hâkim olarak Salîb’i (hurâfelerle doldurulmuş Hıristiyanlığı) kıracak.” 1 buyurduğu; yine Buhârî’de, Ebû Hüreyre (ra) rivâyetiyle Peygamber Efendimiz’in (asm); “Meryem oğlu Îsâ (as) gökten sizin yanınıza indiği ve imamınıza uyduğu zaman bakalım nasıl olursunuz?” 2 buyurduğu zikredilir.


Müslim’in ise konu ile ilgili olarak Îmân bölümünde, “Meryem oğlu Îsâ’nın (as) Peygamberimiz Hazret-i Muhammed’in (asm) şerîâtı ile hükmedici olarak inmesi bâbı” başlığı ile ayrı bir bab açtığını görürüz. Burada yukarıda Buhârî’den aldığımız her iki hadis-i şerif yer almakla berâber konuyla ilgili başka rivâyetler de yer almaktadır.


Bu rivâyetlerin hak ve hakîkat olduğunda şüphe olmadığını haber veren Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri, Hazret-i Îsâ’nın (as) inişi ile ilgili rivâyet ve haberleri sosyal olayların seyri ile yorumlar ve bu seyri en az üç yüz yıllık bir zaman dilimine yayar.


Şüphesiz Cenâb-ı Hak Hakîm’dir ve hikmetle iş yapar. Bu hadisler, Hazret-i Îsâ’nın (as) gökten inip, akşamdan sabaha deccalı ve komitesini etkisiz bırakacağı... vs gibi teklif sırrına aykırı biçimde yorumlanmamalı. Hazret-i Îsâ (as) mademki gökten inecek; bu iniş kendi dininin hurafelerden arınması ve Allah’ın son dini olan İslâmiyet’le barışması gibi bir büyük tecelliye vesile olacaktır.


Bu vesilelik durumu da öyle akşamdan sabaha değil; Allah’ın Hakîm ve Fâtır isimlerine uygun biçimde, olayların fıtrî olarak yaşandığı sosyal bir süreçte vaki olacaktır. Yani hiç şüphesiz teklif sırrına uygun olacaktır.


İşte Bediüzzaman Hazretleri, Hazret-i Îsâ’nın (as) gökten inişi ile ilgili hadisleri böyle bir çerçeve içinde yorumluyor. Meselâ, Bedîüzzaman’a göre, bin yedi yüzlü yıllarda Avrupa’da Katolik mezhebine ve uygulamalarına karşı halkın ilim adamlarıyla, düşünürleriyle, aydınlarıyla birlikte ayaklanması ve ilme, akla, düşünceye, 


hürriyete ve insan haklarına daha eğimli ve yaklaşımlı olan ve Tevhid inancına bir adım yaklaşmış bulunan Protestanlık mezhebinin doğması ile sonuçlanan olaylar, âhirzamanla ilgili hadis-i şerif haberlerinin gerçekleşmeye başladığı olaylardır.


Nitekim Katolik mezhebinin marifeti olan ve Hıristiyanlar içinde yüz yıllarca süren kanlı iç savaşlara sebep olan katı “ruhbanlık” kurumunun aforozlarla (dinden çıkarmalarla), günah çıkartmalarla, ilmi, aklı ve düşünceyi mahkûm eden anlayışıyla kendi dindaşına dünyayı cehenneme çeviren uygulamaları Protestanlık mezhebiyle ortadan kaldırılmış; 


akla, ilme ve düşünceye imkân tanınmış, her bir kulun Allah’a aracısız ve doğrudan ulaşabileceği anlayışı getirilmişti. Şüphesiz bu yeni anlayışı ile Hıristiyanlık Tevhide doğru bir adım atmış oluyor ve Hazret-i Îsâ’nın (as) inişi ile ilgili haberleri doğrulayan olaylar zinciri de böylece başlamış oluyordu.


Üstad Saîd Nursî Hazretleri “Nasrâniyet (Hıristiyanlık), ya intifâ (sönecek) veya ıstıfâ edip İslâmiyet’e karşı terk-i silâh edecektir. Nasrâniyet birkaç defa yırtıldı, Protestanlığa geldi. Protestanlık da yırtıldı, Tevhîde yaklaştı. Tekrar yırtılmaya hazırlanıyor. Ya intifâ bulup sönecek veya hakîkî Nasrâniyetin esâsını câmi olan hakâik-i İslâmiyeyi karşısında görecek, teslim olacaktır. İşte bu sırr-ı azîme Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm işâret etmiştir ki: ‘Hazret-i Îsâ nazil olup gelecek, ümmetimden olacak, şerîatımla amel edecektir.’ 3 ifâdeleriyle ve, ‘Prutluğa (Protestanlığa) tâ geldi.


Prutlukta (Protestanlıkta) görmedi ona salâh verecek. Perde yine yırtıldı, mutlak dalâle düştü. Bir kısmı lâkin bâzı yakınlaştı Tevhîde; onda felâh görecek.” 4 ifâdeleriyle yırtılan Hıristiyanlığın bir kısmından dalâlet çıktığını, yani Sosyalizm, Freodizm, Ateizm, Komünizm gibi akımların türediğini, fakat bu akımlar kayıtsız-şartsız dalâlet olduğundan, insanoğluna kurtuluş vermeyeceğini; 

bir kısmının ise Tevhîde yaklaştığını, gerçek kurtuluşu Tevhîd’de ve İslâmiyet hakîkatlerine teslim olmakta bulacağını; böylece de bu olayların Hâtemü’l-Enbiyâ olan âhirzaman Peygamber’inin (asm) haberlerini doğrulayacağını bildiriyor.


Nitekim günümüz dünyasında artık, merhum Cemil Meriç’in “deli gömlekleri” diye nitediği “izm”lerin güç ve kudretinden eser kalmadığı gibi; Batıda ve Hıristiyanlar içinde Allah’ın Tevhîd dini olan İslâmiyet’e büyük bir yönelişin başladığını, Hıristiyanların da bu yönelişi normal karşıladığını, hattâ İslâmiyet’in Avrupa’nın yeni dîni olarak tecellî etmeye başladığını Allah’ın lütfu ile görmekteyiz.


Üstad Bedîüzzaman’a göre, kendi dinini iki bin yıllık hurafelerden ve batıl inançlardan arındırmak hikmetiyle nüzul edecek olan Hazret-i İsa (as) geldiğinde herkes onun hakikî İsa olduğunu tanımayacaktır. Sadece onun manevî yakını olan kâmil iman sahipleri iman nuru ile onu bileceklerdir.

Dipnotlar:

1- Buhârî, 6/1018; Tirmizî, Fitne, 44;

2- Buhârî, 9/1406;

3- Mektûbât, s. 454; Hutbe-i Şamiye, s. 103;

4- Sözler, s. 643 ;

5- Mektûbât, s. 61.

14 Ekim 2012 Pazar

ÖLEN KİŞİ NEREYE GİDECEĞİNİ GÖRÜR MÜ ?

ÖLEN KİŞİ NEREYE GİDECEĞİNİ GÖRÜR MÜ ?


Ölen kişi ölmeden önce gideceği yeri gördüğüne dair rivayetler vardır. Ancak bundan dolayı cesedinin ağırlaşacağına dair bir bilgi bilmiyoruz.

İnsanlar ölürken yanında bulunanları güçlükle tanır ve bazen de hiç tanıyamaz. Bunun sebebi ölüm anındaki insanın akli kuvvetinin zayıflaması olduğu sanılıyorsa da, o değildir. Belki hayattakilerin katiyen anlayamadıkları ve anlayamayacakları bazı şeylerin o durumdaki insana açılması ve onun bütün mevcudiyetinin kendi benliğine çekilmesidir. Ölmek üzere olan hastada görülen ve yanındakiler tarafından anlaşılmayan yüz ifadeleri ve bazı sözler bu deruni hal ile ilgilidir. Yani onun görüp yanındakilerin göremedikleri hal ile ilgilidir.

İbn Ebid – Dünyanın tahric ettiğine göre, sahabeden sonra gelen neslin (tabiun) meşhur fakihlerinden olan Ebu Cafer Muhammed b. Ali ölümü anında insana iyi ve kötü amellerinin gösterileceği ve o esnada insanın, iyiliklere yönelip kötülüklerden göz yumacağını söylemiştir. Kıya Süresindeki “O gün insan işlediği ve işlemediği (önden gönderdiği ve tehir ettiği) amellerle uyarılır. (Bütün amelleri kendisine haber verilir.) 1 ayetinin tefsirinde Hasanı Basri’nin şöyle dediğini Suyuti haber vermiştir: “Ölümü anında o kişinin hafaza melekleri iner ve ona hayır ve şer, bütün yaptıkları arz olunur. Bir iyilik görünce sevinerek bakar, ondan gözünü ayırmaz ve yüzü parlar. Bir kötülük görünce de gözünü indirir, bakmak istemez ve yüzünü ekşitir. 2

Resulullah (sav) in, ensardan ölüm döşeğindeki bir hastanın yanına varıp, nasıl olduğunu, neler gördüğünü sorması ve adamın da bir beyaz, biri siyah iki şeyin kendisine hazırlandığını söylemesi üzerine Resulullah (sav) hangisinin kendisine yakın olduğunu sorar. Adamın siyahın kendisine daha yakın olduğunu söyleyip kendisine dua etmesini ister. Bu istek üzerine Peygamberimiz (sav) adama dua eder ve adam bu duadan sonra siyahın uzaklaştığını haber verir ki 3 bu da son anda insana amellerinin gösterildiğine delildir. Çünkü adamın gördüğü siyah şey, kötü amelleri, beyaz da iyilikleridir.

Bera ibn Azib, Ahzab Süresinin: “Ona (Allaha) kavuşacakları gün onlara (müminlere) sağlık dileği, (her türlü kederden) selamettir. 4 ayeti hakkında şöyle demektedir: “Buradaki selam, ölüm meleğinin, müminin ruhunu kabzedeceği zaman ona verdiği selamdır ki, ölüm meleği ona selamla azabdan eman vermedikçe ruhunu kabzetmez.5 Ölüm meleği insanın ruhunu almaya gelince selam verir, sonra kendisine ahiretteki makamı gösterilir. İnsanlar kabir ve beka alemindeki durumlarını bu andan itibaren idrak ederler ki, Hz. Alinin: “Gideceği yeri bilmeden bir kimsenin bu dünyadan çıkması haramdır.” dediği rivayet edilmiştir.

Cabir b. Abdullahtan rivayet edilen bir hadisinde Peygamberimiz (sav) çölde yaşayan Araplardan birisinin Yunus Suresindeki: “Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjdeler vardır.” 6 ayetini sorması üzerine, ayetteki ahiret müjdesinden kastın, müminin ölümü anında müjdelenmesi olduğunu belirtmiştir. 7

Hz. Ayşe validemizin rivayet ettiği hadisi şeriflerinde ise Peygamberimiz (sav), her kese ölüm zamanında makamının gösterileceğini, makamını görünce müminin Allaha kavuşmayı sevip isteyeceğini; kafirin ise bunu kerih göreceğini haber vermiştir. Peygamberimizin (sav) : “Kim Allaha kavuşmayı isterse (severse) Allah da ona kavuşmayı sever ve kim de Allaha kavuşmayı çirkin görür (hoşlanmazsa) Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” buyurunca Hz. Ayşe: “Ya Resulallah hepimizde ölümü sevmeyiz.” dedi. Buyurdu ki: “O manada değil. Bu, kişinin ölüm zamanındandır ki, müminin can verme anında Allahın rahmeti, rızası ve cenneti ile müjdelendiği zaman Allaha kavuşmayı arzu eder ve Allah da ona kavuşmayı arzu eder. Kafir ise Allahın azabı ve gazabı ile müjdelendiği zaman, Allaha kavuşmaktan ve Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” 8 Peygamberimiz (sav) yine Hz. Ayşenin rivayet ettiği diğer bir hadislerinde: “Hiçbir Peygamber ruhu cennetteki yerini görünceye kadar kabz olunmaz.” buyurmuştur ki, kendisinin son sözünün “refikul ala” olması da 9 cennetteki makamının kendisine gösterildiğine delildir.

Kuranı Kerim de insanların ölüm anında karşılaşacakları lütuf, müjde ve cezaya açık işaretler vardır. Bu, dünya hayatında iken takdim ettikleri amellere göre ve yaptıkları hayır ve şerlere göre olacaktır. “Ama ölüm, mukarrabundan (hayırda ileri geçeceklerinden) ise, artık onun için bir rahatlık, hoş rızık ve Naim Cenneti (nimetleri bitmez bir cennet) vardır.” 10 ayetindeki rahatlığın ölüm anında olacağı bildirilmektedir. “Ama ölü, inkar eden sapıklardan (mükezzibinden) ise ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.” 11 ayetindeki azab da ölüm anındandır ve ahirette de onu Cehennem azabı beklemektedir. 12 Tabiin müfessirlerinden olan Mücahid, Fussilet Süresindeki: “Gerçekten Rabbimiz Allahtır, deyip de sonra sebat gösterenler (ve salih amel işleyenler var ya), onların üzerine (ölüm anında); Korkmayın, mahzun olmayın, va’d olunduğunuz Cennetle müjdelenin, diye melekler inecektir.13 ayetinde bildirilen durumun, ölüm anında olduğunu söylemiştir. 14 Buradaki müjdenin, ölüm anında, kabirde ve kıyamette (ba’ste) korkunca olmak üzere üç yerde olduğunu söyleyen müfessirler vardır. 15

İşte bütün bunlar, ölüm anında iyilerden ve kurtuluş ehlinden olan müminlerin melekler tarafından rahmet ve müjdeyle karşılanacaklarının delilidir.

Kafirler ve vazifesini tam yapmamış olan müminlerin ise, melekler tarafından ölüm anında azapla müjdelenecekleri ve yerlerini görünce dünyaya dönüşü arzulayacakları Müminun Süresinde haber verilmektedir. 16

Böylece ölümü anında kişinin makamını görüp haz veya elem duyması ile nimet ve azapla başlar. 17 Artık o andan itibaren tevbe kapısı kapanır ve makamını gördükten sonra iman bile makbul olmaz. 18 Çünkü imanın değeri, ğayba iman edilmesi sebebiyledir. 19 Kuranı Kerim müminleri överken “ğayba iman edenler” diye vasıflandırmaktadır. Ahiretteki azabı gördükten sonraki iman, ğayba iman olmadığı için makbul değildir. Nitekim Firavn da son anında, boğulurken iman etmek istemiş, ama bu, Allah tarafından kabul edilmemeiştir. 20 Yunus Suresinde de azabı gördükten sonra iman ettik diyenlere imanlarının fayda vermeyeceği açıkça bildirilmektedir. 21

Can boğaza gelince yapılan tevbenin kabul edilmeyeceği ayeti kerimede şöyle ifade edilir: “O kimseler ki, kötü işlerde ısrar ederken onlardan birine ölüm gelip de hayattan ümidini kesince: “Ben şimdi tövbe ettim.” der, o kimseler için tövbe yok (tövbeleri makbul değildir). Kafir oldukları halde ölenlere de tövbe yok. İşte biz onlar için ahirette acıklı bir azab hazırlamışızdır.”22 Peygamberimiz de (sav) Abdullah b. Amr’dan rivayet edilen bir hadisinde: “Allah azze ve celle, kulun tövbesini can hulkuma gelmedikçe kabul eder.” buyurmuşlardır.23

Son nefesindeki iman yada küfrün makbul olup olmama hususu maturidiyye ile eşariyye arasında ihtilaftır. Ebu Mansur el-Maturidi ve ona tabi olanlar, son deminde kafir olsa bile iman üzere olan, halde mümindir. Veya son deminde imana gelse bile, küfür üzere olan halde kafirdir, deyip insanın son demindeki durumuna değil, hali hayattaki durumuna göre hüküm verilir. Ebul Hasen el – Eşari ve ona tabi olanlar ise hali hayattaki durumun değil son demindeki durumun önemli olduğunu ve kişinin ona göre hüküm giyeceğini savunmaktadırlar. 24

1- Kıyame, 75/13
2- Suyuti, Şerhus Sudur,
3- Aynı eser aynı yer
4- Ahzab, 33/44
5- Hasan el-Idvi
6- Suyuti
7- Yunus, 10/64
8- Suyuti
9- Buhari
10- Buhari
11- Vakıa 56/88-89
12- Vakıa 56/92-93
13- Suyuti
14- Fussilet, 41/30
15- Mucahid b. Cebr, Tefsirul Mucahid
16- Suyuti
17- Müminun 23/99-100
18- Nisa 4/97
19- er-Razi, Muhammed b. Ebi Bekr
20- Bakara 2/3
21- Yunus 10/90-92
22- Mümin 40/84-85
23- Nisa
24- İbn Mace

Ölümden Sonraki Hayat Doç. Dr. Süleyman Toprak

13 Ekim 2012 Cumartesi

ÖLÜMDEN SONRA RUH NE OLUR ?

 ÖLÜMDEN SONRA RUH NE OLUR ?

Ölünün kabri toprakla örtülüp düzlendiği ve insanlar dağılmağa başladıkları zaman, kabrin yanında durup şöyle demeyi sahabiler müstehap görürlerdi: "Ey falan, La ilahe illallah de." Bunu üç kere tekrar eder. Sonra yine ölüye hitaben: "Ey falan, Rabbim Allah, dinim islam, Peygamberim Muhammeddir (sav) de" diye telkinde bulunurlar.

Definden sonra telkin vermek meşrudur. Ama yapılması kesinlikle emredilmiş bir iş değildir. Peygamberimizin telkin verdiğine dair bir habere rastlanmamıştır. Ancak ashaptan ve tabiinden yukarıdaki rivayetler gelmiştir.

Ölü ruhun cesedinden ayrılmasından sonra öldüğünü anlamaktadır. Nitekim hadislerden de anlaşıldığı gibi ruhun cesedden ayrılması ile nimet ve azap başlamaktadır. Ayrıca ölünün sadece baş tarafı değil bütün vucudunun üstüne tahta, kerpiç veya kamıştan şeylerle örtmek müstehaptır.

Ölüm mutlak yokluk değil
, bir halden bir hale geçiş ve bir evden diğer bir eve göçüştür şüphesiz. Bu göçün başlangıcı, dünyada birbirine en sıkı bağlarla bağlı olan, bedenle ruhun birbirinden ayrılmalarıdır. Bu nedenle ruhun bedenden ayrılışı, çıkışı ve bundan sonra ebedi istirahatgâhı olan Cennet ya da Cehennem'e varıncaya kadar olan yolculuğu ve bu yolculuk esnasında geçecek olan hadiseler önemlidir.

Ruh bedenden ayrılınca, yani insan ölünce artık biz onun bulunduğu âlemde sürdürdüğü hayatı müşahede edemiyoruz. Ama şer'î naslarda haber verilmiş olan her şeye kesin olarak inanıyoruz. Gözlem ve deney sahasından uzak olan, dünyadaki kesif cisimlerin idraki için verilmiş olan duyularımızla idrak edemediğimiz bu fizik ötesi âlemde meydana gelen olayları ve ölümden itibaren insanların başına gelecek şeyleri ancak nakli delillerden öğrenebiliriz.


 İnsanların bu ebediyet yolculuğu esnasındaki halleri, âyet ve hadislerde yeter derecede izah edilmiştir. Öyleyse ebediyet yolcularının ilk yola çıkışları olan ruhun bedenden çıkışı ve ölünün cesedi kabre konuluncaya dek basma gelecek hallerden işe başlayarak bu husustaki haberlere bir göz atalım.

Kur'an-ı Kerim'de hem: "Sizden birinize ölüm geldiği vakit, elçilerimiz (meleklerimiz) onun ruhunu alırlar." 1 buyurulmakta, hem:."Allah, nefislerin ölümü zamanında canlarını alır." 2 buyurulmakta, ve hem de: "(Ey Rasûlum, onlara) de ki; sizin canınızı almaya vekil kılınan ölüm meleği (Azrail) canınızı alacak..." 3 buyurulmaktadır. Buna göre, ölüm meleği,. Allah Teâlâ ve Allah'ın ruhları almakla görevlendirdiği melekler ruh'u almaktadırlar. Bu âyetler arasında var gibi görünen zıtlığı ortadan kaldırmak için âlimler, hadis-i şeriflere müracaat ederek şöyle bir açıklama getirmişlerdir :

Ölümün gerçek faili Allah Teâlâ'dır. O, hikmeti icabı, ruhları almakla ölüm meleğini (Azrail'i) görevlendirmiştir ve ölüm meleğinin yardımcıları durumunda bir kısım melekler daha bu işte görevlidirler. Buna göre, ölümün başlangıcı olan, ruhun ayaklardan itibaren boğaza kadar çıkarılması işini yukarıdaki birinci âyette işaret olunan ölüm meleğinin yardımcıları yapmakta: 




gırtlağa gelmiş olan ruhu ise, âyet-i kerimede "Ölüm Meleği" adı verilen Azrail almaktadır. Ölümün hakiki faili ve yaratıcısı ise Allah Teâlâ'dır. Böylece yukarıdaki üç âyet, birbirini desteklemekte ve ölüm fiilinin meydana gelişinde rolü olanları beyan etmektedirler. Aralarında hiçbir te'âruz yoktur. 4

Ölüm meleğinin ruhları alışı, Allah'ın izniyledir. Allah'ın izni olmaksızın bir sivrisineğin canım almaya bile güç yetiremez.5 zira meleklerin hür iradeleri olmadığı gibi, emrolunan işleri yapmak için gereken kudreti de kendilerine Allah Teâlâ verir. O'nun emri ve izni olmadan hiçbir şeye güç yetiremezler.

Ölüm meleğinin yardımcıları, rahmet ve azap meleklerindendir. Bir insan vefat edeceği zaman ölüm meleği ile birlikte rahmet ve azap melekleri de hazır olur. Bunların sayılarının dört, ya da üç rahmet, üç de azap olmak üzere altı olduğunu bildiren rivayetler vardır.6

Bu melekler eceli gelmiş olan mü'mine güzel surette görünüp rıfk ile. yumuşaklıkla muamele ederler. Ve mü'minin ruhuna: "Çık, ey güzel cesette bulunan doygun ruh. Hamdedici ve Allah'ın rahmetiyle, güzelliklerle müjdelenmiş olarak çık ve Rabbine kavuş." diye hitap ederler.7 Mü'mine verilen bu müjde ve meleklerin güzel görünüşü, kılıçların vuruşundan daha şiddetli olan ölüm acılarını unutturur ve onu sevince garkeder. Bir hadis-i şerifte ölüm acıları, yünün içinden çekilen dikene teşbih edilerek, dikenin yünden bir şeyler kopardığı gibi, ölümün de mutlaka acılarının olacağına işaret edilmiştir. 8 Şeddâd b. Evs de (v. 41/661) şöyle demiştir: "Ölüm mü'mine dünya ve âhiret musibetlerinin en korkuncudur... Eğer ölülerden biri kalkıp da dünyadakilere ölümü haber verseydi, dünyadan faydalanamaz ve hiç bir şeyden lezzet alamazlardı. 9

Ölümün şiddetini şöyle bir kıyasla daha iyi anlatmak mümkündür: Bizim bir yerimize bir diken batınca, yahut bir uzvumuz kesilince duyduğumuz acı, o anda oradan canın çekilmesi sebebiyledir. Bunu, bütün uzuvlardan canın çekilmesi anındaki duruma kıyaslarsak ölüm acısının ne kadar şiddetli olacağı daha iyi anlaşılır. Ruh vücudumuzu tedricî olarak terk eder. önce ayaklardan yukarı doğru çekilir, ayaklar soğumağa başlar. Daha sonra ise bacaklar ve daha yukarı kısımlardan çekilir ve gırtlağa gelince artık insanın dünya ile ilgisi kesilir. Dünyayı göremez ve öteki âleme yönelmiş olur. 10

Ölüm anında insanın yanına gelen melekler, kâfire son derece korkunç bir surette görünerek şöyle hitap ederler: "Çık, ey habis cesette olan habis ruh. Alçaltılmış olarak ve Cehennemle müjdelenmiş olarak çık." Bu hitap ruhun çıkışına dek sürer. 11

Lafızlarında bazı faklılıklar olsa da manâ yönünden aynı olan rivayetlerde mü'minin ruhunun ölüm meleği tarafından alınır alınmaz hemen yanında bekleyen rahmet meleklerine verileceği ve onlar tarafından yükseltileceği; kâfir ve kötü kimselerin ruhlarının ise bekleyen azap meleklerine teslim edileceği ve kendisine gök kapılarının açılmayacağı haber verilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de işaret olunduğu gibi, 12 ölüm meleğinin ruhu alışı esnasında hazır bulunan rahmet ve azap melekleri birbirlerine "bunun ruhunu kim yükseltecek?" diye sorarlar. Ta ki Allah Teâlâ bunlardan birine o kişinin ruhunu almalarını emredinceye dek. 13 Bu esnada ruh müdrik olarak bakî kaldığından dünya hayatının sona erdiğini ve bedenden ayrıldığım bilir. 14

Bera' İbn Âzib'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ruhun cesetten çıkışı ve mezara konuluncaya kadar başından geçen olaylar şöyle anlatılıyor: "Resûlullah (S) ile birlikte ensardan bir adamın cenazesine gittik. Kabre vardığımızda mezar henüz kazılmamıştı. Peygamber (S) oturdu, biz de yanı başına oturduk. Sessiz duruyorduk. Rasûlullah (S) elindeki bir odun parçasıyla toprağı karıştırıyordu. Birden bire başını kaldırdı ve iki ya da üç kere: "Kabir azabından Allah'a sığının!" dedi. Ve sonra şöyle buyurdu: "Mü'min kul dünyadan ayrılmak ve âhirete göçmek üzereyken ona semâdan yüzleri güneş gibi parlak melekler, Cennetten getirdikleri kefen ve kokularla gelip baş ucuna oturur ve şöyle der: Ey iyi ruh, çık ve Allah’ın mağfiretine rızasına kavuş, 15 Kabın ağzından suyun aktığı gibi ruhu çıkar ve onu ölüm meleği alır. Hazır olan melekler, göz açıp kapayıncaya kadar bir zaman içerisinde mü'minin ruhunu ölüm meleğinin elinden alıp, getirdikleri kefen ve güzel kokular içine koyarlar ki, ondan çıkan miskten daha güzel bir koku yeryüzüne yayılır. O ruhu hemen yükseltirler. Rastladıkları her melaike topluluğu bu hoş kokunun ne olduğunu sorarlar. Mü'minin güzel kokulu ruhunu yükselten melekler de onun dünyadaki en güzel isimleriyle falan oğlu falan diye söylerler. Ta ki, dünya semâsına varınca gök kapılarının kendisine açılmasını isterler. Gök kapıları açılır ve yükselirken ta yedinci kat semaya kadar her semada bulunanlar onu daha sonraki en yakın semâya dek uğurlarlar. Böylece yedinci kat semâya gelince Allah Teâlâ: "Kulumun kitabını (dünyada işlemiş olduğu iyi amelleri) İlliyyûn'a, yani Levh-i Mahfuz'un bir kıtasına yazın ve onu yeryüzüne iade edin. Ben Azîmuşşân onları topraktan yarattım. Yine toprağa çevireciğim ve ikinci defa ondan çıkaracağım." buyurur ve melekler ruhu yeryüzüne indirirler. Ceset kabre girdikten sonra da ruh cesede iade olunur...” 16

Diğer bir rivayette ise mü'minin ruhunun çıkışı yağdan kıl çekmeye teşbih edilmiş, ve çıkar çıkmaz hazır bulunan rahmet melekleri tarafından İlliyyûn'a götürüleceği haber verilmiştir. 17

Şa'ranî'nin "Muhtasaru't-Tezkire" de naklettiğine göre, İmam Gazzalî'de "Keşfu Ulûmi'l-Âhire" adlı eserinde yukarıdaki Berâ' İbn Âzib hadisindekine yakın bir ifade ile ruhun yedi kat semâya yükseltilişini ve Allah Teâlâ'nın huzuruna çıkarılışını anlatmaktadır. Gazzâlî'nin anlatılışında her gök kapısının açılışında, mü'minin iyi amellerinden bir ya da bir kaçının melekler tarafından medh için zikredileceği de vardır. 18

Dahhâk'tan (v. 105/723), âyeti 19 için "İnsanlar bedenini teçhiz ederken melekler de ruhunu teçhiz ederler" dediği rivayet edilmiştir. 20 Ebû Hureyre (v. 57/676) nin Rasûlullah (S) den rivayet ettiği isnadı hasen bir hadis-i şerifte, mü'minin ruhunun rahmet melekleri tarafından semâya yükseltileceği ve orada mü'minlerin ruhlarının yanına götürüleceği haber verilmektedir. Mü'minler, yeni gelen ruh sebebiyle çok sevinecekler ve ona hemen dünyadakileri "falan ne yaptı? Filanın durumu nasıl?..." gibi sorularla sormaya başlayacaklar. O esnada onlara: "Arkadaşınızı bırakın istirahat etsin. Çünkü o şiddetli bir geçitte idi." denir. Sonra yine sorularına devam ederler. Sorulanlardan bazıları için: "O öldü. Size gelmedi mi?" deyince: "Ateşe götürüldü." derler. Kâfir Öldüğü zaman ruhundan çok kötü bir koku yayılır ve ruhu kâfirlerin ruhlarının yanma getirilir.21 Ebu Hureyre, kendisinden sahih bir senetle nakledilen sözünde de, mü'minin ruhunun semâya yükseltileceğini ve orada mü'minlerin ruhlarının gelip kendisine dünyadaki tanıdıklarını soracaklarını söylemiştir.22

İstanbul surları dibinde medfun olan Ebû Eyyûb el-Ensarî (v. 51/671) de mü'minin ruhunun yükseltilişini anlatırken rahmet ehlinin kendisini karşılayarak dünyadakileri soracaklarını haber vermektedir. 23 Meşhur hadis ravisi Vehb b. Münebbih (v. 110/728), mü'minlerin ruhlarının gelen mü'mini karşıladıkları ve dünyadan haber sordukları bu makamın yedinci kat semâda Allah tarafından mü'minlerin ruhları için yaratılmış parlak bir yer olduğunu belirtmiştir. 24

Yine hadis-i şeriflerde ifade edildiğine göre, kâfir ve günahkâr olanların ölümü anında melekler kendilerine korkunç bir surette görünecek, kendisini azapla müjdeleyecek ve ıslak yünden dikenli demirin çıkarıldığı gibi, zorla ve azap ederek ruhlarım alacak. 25

Bu esnada imansızlar çok şiddetli azap ve korku içinde olacak. Ölüm meleği çıkardığı ruhu, yanında Cehennem'den getirdikleri bir ateş parçasıyla bekleyen azap meleklerine teslim edecek. O esnada kâfirin ruhundan çıkan pis koku her tarafa yayılacak. Azap melekleri bu ruhu, dünya semâsına götürüp kapıların açılmasını istedikleri zaman gök kapılan açılmayacak ve ruhu Siccin'e, emsali ruhların yanına götürülüp yaptığı kötülükler oraya yazıldıktan sonra ruh, kabre konan cesedine iade olunur.26

Kur'an-ı Kerim'de bunların hali şu şekilde dile getirilmiştir: "Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler (var ya), onlara gök kapıları açılmaz (ruhları göğe yükselmez) ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar (yani hiç bir zaman) Cennete giremezler. İşte biz, günahkârlara (müşriklere) böyle ceza veririz."27

Bu konuda mü'min ve kâfirin hallerini anlatan haberler pek çoktur. Burada Ebu Hureyre'den Müslim'in (v. 261/874) rivayet ettiği hadis-i şerifi de zikrederek konuyu noktalayalım. Ebu Hureyre (R), Rasûlullah (S) in şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Mü'minin ruhu çıktığı zaman, onu iki melek karşılayıp alırlar ve yükseklere götürürler." Râvi Hammâd (v. 167/783), müteakiben güzel kokusunu ve miski zikretti, demiştir. Daha sonra Peygamberimiz (S): "Ve semâ halkı: "Arz (yeryüzü) tarafından hoş ve güzel bir ruh geldi. Allah sana ve (dünyada iken) imar edegeldiğin cesedine salât eylesin." derler. Müteakiben Aziz ve Celil olan Rabbine götürülür. Sonra: "Bunu ecelin sonuna (yani Sidretü'l-Müntehâ'ya) götürün" buyurulur. Kâfire gelince; onun ruhu çıktığı zaman . Hammâd, pis kokusunu ve laneti de zikretti, dedi semâ ehli, arz tarafından habise bir ruh geldi, derler. Onu ecelin sonuna (yani Siccîn'e) götürün, denilir." Ebu Hureyre: "Rasûlullah (S), hemen üzerinde bulunan ince örtüyü burnuna götürdü de şöylece kapattı." dedi. 28

Mü'minin ruhunun burada anlatılan hallerle karşılaşmasının, yıkanıp kefenleninceye kadar sürdüğü ve cesedi kefenlenirken, ruhun da birlikte kefene gireceği bildirilmiştir. 29 Diğer bir rivayette ise, yıkanması esnasında cesedi seyrettiği haber verilmektedir.30 Bazı rivayetlerde ise kabre konuluncaya ve üzerine toprak atılıncaya dek bir meleğin elinde cesede yapılan muameleyi seyredeceği ve daha sonra kabre konan cesedine döneceği haber verilmiştir ki, 31 bunların hepsi de mümkün şeylerdir. Çünkü zaman izafidir ve bize göre çok kısa bir zaman hududu içerisinde, Allah'ın mü'minin ruhuna bir çok olayı yaşatması mümkündür.

Kâfir ve günahkâr olanlar ise, cesetlerine yapılan muameleyi içinde bulundukları azap durumu ve hasretleri sebebiyle bilemezler. Onlar, kendi başlarına gelecek olanla meşguldurlar. 32

Dipnotlar:

1) En'am, 6/61.

2) Zümer, 39/42.

23) Secde, 32/11.

4) Hasan el-İdvi, el-Hamzavi, Meşariku’l-envar, s. 23. M. Kesteliyye, 1277 h. ve Mısır, 1316

5) Aynı eser, s. 25-26.

6) Bkz. Aynı eser, s. 25.

7) Şa'râni, Tezkiretü’l-imam Ebi Abdillah el-Kutubi, s. 17, Kahire, 1310

8) Ahmet Faiz, el-Yevmü'1-âhir, s. 83; Gazzâli, Muhammed b. Muhammed, lhya-u Ulûmi'd-Din, c. IV, s. 447, Mısır, 1939.

9) Gazzâli, a.g.e. c. IV, s. 447; Ahmed Faiz, a.g.e. s. 83.

10) Gazzâli, a.g.e. c. IV, s. 445-446; Ahmed Faiz, a.g.e. s. 82.

11) Şa'rani, ag.e. s. 17.

12) Bkz. Kıyâme, 75/27.

13) Abdullah Sirâcuddin., el-İman bi Avalimi'l-Ahire, s. 47, Halep, 1977.

14) Gazzâli, Dürretü'l-Fâhire. v. 311 b; Kıyâme, 75/28 âyeti de bu durumu bildirir.

15) Fecr, 89/27-28 âyetlerinde bu hitap dile getirilmiştir.

16) Ahmed b. Hanbel, Mûsned, c. IV, s. 287-288; c. IV, s. 295-29; Rodosizâde, Ahvâl-i Âlem-I Berzah, v. 51 a-51 b; Hasan el Idvi, a.g.e. s. 36-37; M. Kesteliyye, 1277 h; Abdullah Sirâcuddin. a.g.e. s. 48-49; Sübki, Şifaü's-Sikam, s. 166-167, Bulak. 1318 h.

17) Şa'râni a.g.e. s. 18; Hasan el-Idvi, a.g.e. s. 9, Mısır, 1316.

18) Şa'rânî a.g.e. s. 19;Hasan el-Idvi,a.g.e. s.l7, Mısır, 1316 h.

19) Kıyâme. 75/29.

20} Suyûtî, Şerhüs-Sudûr. v. 26 b; v. 1.66 b.

21) Nesâi, Sünen, Cenâiz, 9, c. IV. s. 8-9; Suyuti Büşra'1-Keib Bi Likâi’l-Habib, v. 144 b; Suyûtî, Şerhüs-Sudûr, v. 37 a.

22) Suyûtî,Büşra'l-Keib, v. 144 b.

23) Şa'rani, a.g.e. s. 18.

24) Aynı eser, aynı yer.

25) Abdullah Sirâcuddin, a.g.e. s. 50.

26) İbn Mâce, Sünen, Zühd, 31, c. II, s. 1423-1424; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.II.s. 364-365; c. VI, s. 140; İskilipli Atıf Hoca, Mir'âtü'l-lslâm, s. 180-181; İst. Tarihsiz, (Frenk Mukallitliği ve İslam Adlı eserin sonunda); Abdullah Sirâcuddin, a.g.e. s. 50.

27) Araf, 7/40.

28) Müslim, Sahih, Cennet, 17, c. IV, s. 2202.

29) Hasan el-Idvî, a.g.e. s. 34, M. Kesteliyye, 1277 h.

30) Aynı eser, s. 37.

31) Aynı eser, s. 38.

32) Şa'rani, a.g.e. s. 20.

Kaynak: Süleyman Toprak, Ölüm ve Ötesi

11 Ekim 2012 Perşembe

KABİR ZİYARETİ VE ÖLÜLERE DUA

KABİR ZİYARETİ VE ÖLÜLERE DUA


KABİR ZİYARETİ VE LLERE DUAKadın-erkek herkese, ibret almak, ölümü hatırlamak maksadıyla kabirleri ziyaret etmek

müstehaptır. Allah'ın veli kullarının kabirlerini, hem teberrük hem de ibret almak
maksadıyla ziyaret etmek de böyledir. Resûlullah (s.a.v), önceleri kabir ziyaretine izin
vermiyordu, fakat sonraları izin vermiştir. Hz. Ali'den (r.a) rivayet edilen bir hadis-i
şerifte Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Sizlere kabir ziyaretini yasaklamıştım, ama artık onları ziyaret edebilirsiniz. Ancak
kimse oralarda çirkin ve kötü sözler konuşmasın.” [1]
Resûlullah (s.a.v) beraberindeki zırhlı bin kadar askerle annesinin kabrini ziyarete
gitmişti. Bugüne kadar onun böyle ağladığını hiç kimse görmemişti. İşte bu ziyaretinde
Resûlullah (s.a.v), “Ziyaretine izin verildi, ama onun için istiğfar etmeme izin
verilmedi.” [2] buyurdu. Bu hadisi daha önce zikretmiştik.
İbn Ebî Müleyke (rah) anlatıyor: Bir kabristanlıkta Hz. Âişe (r.anh) ile karşılaştım:
—Ey Müminlerin annesi, nereden dönüyorsunuz diye sordum:
—Kardeşim Abdurrahman'ı ziyaretten, dedi. Ben:
—Resûlullah (s.a.v) kabir ziyareti yasaklamamış mıydı? diye sordum:
—Evet, yasaklamıştı, ama daha sonra ziyaret etmemizi emretti, dedi.
Yukarıda zikredilen hâdise ile kadınların mezarları rahatça ziyaret edebileceği
düşüncesine varılmasın. Zira onlar (ölmüş olan yakınlarını kaybetmenin acısına tahammül
edemeyerek ya kendilerine ya da yakının ölümüne sebep olan kimselerin aleyhlerinde) kötü
ve boş sözler konuşmaktan kendilerini alıkoyamazlar. Kazanacakları sevap kazandıkları
kötülüğü karşılamaz. Oraları ziyaret etmenin verdiği hüzün ve hasretle kendilerini
dağıtırlar ve böylelikle mahrem yerlerini başkalarına göstermiş olurlar. Bunlar ise
büyük afetlerdir. Hâlbuki kabir ziyareti sünnettir. Bir sünneti ihya etmek için bu kadar
günah işlenilmez!
Evet, erkeklerin gözlerine takılmayacak, onları meşgul etmeyecek tarzda elbiseler
giyerek kabirleri ziyaret etmelerinde bir sakınca yoktur. Tabi bu ziyaret de, duanın
aşırı gidecek kadar fazla uzatılmaması ve kabrin başında konuşulup fuzulî vakit
geçirilmemesi kaydına bağlıdır.
Ebû Zerr'in (r.a) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) ona şöyle
buyurmuştur:
Kabirleri ziyaret et, bu sana âhireti hatırlatır. Ölüleri yıka, zira ruhu alınmış boş
bir cesetle uğraşmak insana kuvvetli bir öğüttür. Cenaze namazlarına katıl, belki
üzülmene vesile olur. Şunu bil ki hüzünlü kimseler Allah'ın gölgesinde (muhafazası)
altındadır.” [3]
İbn Ebî Müleyke (rah) der ki: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Ölülerinizi ziyaret edin, yanlarına vardığınızda selâm verin; çünkü onlardan alacağınız
ibretler vardır.” [4]
Nâfi'nin nakline göre, İbn Ömer (r.a) eğer bir kabrin yanından geçecekse, yanında biraz
bekler, selâm verir ve öyle geçerdi. Câfer b. Muhammed [5] babasından rivayetle şunu
anlatır:
“Resûlullah'ın kızı Fâtıma (r.anh) bazı günler amcası[6] Hamza'nın (r.a) kabrini ziyaret
eder, orada namaz kılar ve ağlardı.”
Resûlullah (s.a.v) buyurmuştur ki:
“Kim, her Cuma anne ve babasının veya ikisinden birinin kabrini ziyaret ederse
bağışlanır ve anne babasına karşı iyi davrananlardan yazılır.” [7]
İbn Sîrîn'den (rah) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur:
“Anne ve babasına asi olduğu halde onları kaybeden bir kimse, vefatlarından sonra
arkalarından (bağışlanmaları için) dua ederse Allah o kimseyi iyilerden yazar.” [8]
Yine Nebî (s.a.v) buyurmuştu ki:
“Beni ziyaret edene şefaatim vacip olur” [9]
Bir diğer hadislerinde de şöyle buyurmuştur:
“Kim (hayatımda ya da vefatımda) Medine'ye gelir ve sırf Allah rızasını gözeterek ve
sevabını O'ndan umarak beni ziyaret ederse kıyamet günü onun şefaatçisi ve (hayırlı
amellerinin) şahidi olurum.” [10]
Ka‘bu'l-Ahbâr (rah) şöyle demiştir:
“Her fecir doğduğunda gökten yetmiş bin melek inerek Resûlullah'ın kabrini kuşatırlar.
Üzerinde kanatlarını çırparak ona salât-ü selâm ederler. Akşam olduğunda bu melekler
göğe yükselir, yerlerine onların sayısınca başka melekler inerler. Bunlar da aynen
birinci grup gibi salât-ü selâm getirirler, ta ki (dünyanın ömrü tükenip de) yer
yarılana kadar buna devam edeler. Resûlullah (s.a.v) o gün yetmiş bin meleğin arasında
saygı ve hürmetle diriltilir.” [kaynak belirtilmeli]
Kaynaklar ve Dipnotlar
[1] Hâkim, el-Müstedrek, 1/376; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 42555; Müslim,

Cenâiz, 105–106; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 81; Nesâî, Cenâiz, 101; İbn Mâce, Cenâiz, 48; Ahmed
b. Hanbel, el-Müsned, 2/441.
[2] Müslim, Cenâiz, 105–106; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 81; Nesâî, Cenâiz, 101; İbn Mâce,

Cenâiz, 48; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/441; Hâkim, el-Müstedrek, 2/336.
[3] Hâkim, el-Müstedrek, 1/376; Beyhakî, Şuabu'l-İmân, nr. 9291; Süyûtî, ed-Dürrü'l-

Mensûr, 6/439; Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, nr. 5135; Süyûtî, Şerhu's-Sudûr, s. 49–
50.
[4] Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs, nr. 3169; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 24830;

Zebîdî, İthâf, 14/271.
[5] Câfer (Sâdık) b. Muhammed b. Ali (Zeynelâbidin) b. Hüseyin (r.a) b. Ali (k.v) b. Ebî

Tâlib (r.a)
[6] Babasının amcası kastedilmektedir.
[7] Taberâni, el-Mucemü'l-Evsât, nr. 6110; es-Sağîr, nr. 956; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr,

5/267; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, nr. 4312.

Zebîdî bu rivayetten sonra Anne ve babanın

kabirlerini ziyaret etmenin faziletine dair şu hadisleri zikreder: Hâkim ve İbn Adiy'in
rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) buyururlar ki: “Kim ecrini ve
sevabını Allah'tan bekleyerek anne ve babasını ya da onlardan birinin kabrini ziyaret
ederse, Allah ona kabul olunmuş bir hac sevabını yazar. Kim onların kabirlerini ziyaret
ederse, melekler de onların kabirlerini ziyaret eder.” Ebû'ş-Şeyh, Deylemî, İbn Neccâr
ve Râfiî'nin rivayet ettikleri bir hadiste de, “Cuma günleri anne babasının ya da
onlardan birinin kabirlerini ziyaret ederek başlarında Yâsin okuyan kimseye Allah,
okuduğu her harfe mukabil mağfiret ihsan eder” buyurulmuştur.

[8] Beyhakî, Şuabu'l-İmân, nr. 7901; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 5/267.
[9] Hâkim Tirmizî, Nevadirü'l-Usûl, nr. 112; Bezzâr, el-Bahrü'z-Zehhâr, nr. 1198;

Beyhakî, Şuabu'l-İmân, nr. 4159; Ali el-Müttakî, Kenzu'l-Ummâl, nr. 42583; Heysemî,
Mecmau'z-Zevâid, nr. 5841; Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, nr. 8715;
[10] Beyhaki, Şuabu'l-İmân, nr. 1583; Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, nr. 8716; ed-Dürrü'l-Mensûr, 1/569.

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Bluehost Coupons