13 Ekim 2012 Cumartesi

HOPARLÖR NASIL YAPILIR VİDEO İZLE

HOPARLÖR NASIL YAPILIR VİDEO İZLE


Hoparlör yapmak ilk bakışta biraz karışık gelebilir.
Ancak hoparlör için bilmemiz gereken; elektrik akımını ses sinyallerine çevirmesi. Bunun için bir plastik tabak, plastik bardak veya bir CD ile bile hoparlör yapılabilir. Bunun için birkaç malzeme yeterli olmaktadır.

hoparlr nasıl alışır



Malzemeler;


Ferrit veya neodyum mıknatıs
20 metre bakır tel (0.25 mm çapında)
plastik tabak
yapıştırıcı
boş bir kağıt
erkek jack
Hoparlör yapma işlemine başlarken ilk yapacağımız işlem mıknatısımızın üstünü bir parça kağıt ile çevrelemek ve onun hoparlr nasıl alışır yapılırüzerine bakır telden 60 tur sarmak. Bakır telin başlangıç ve bitiş uçlarını biraz uzun tutalım. Bu iki ucu erkek jack'a bağlayalım. Sarma işlemi bittikten sonra  hazırladığımız mıknatıslı bobini plastik tabağın arka tarafına yapıştıralım. Plastik tabak düz çevrildiğinde yan yatmaması için, iki kağıt parçasıyla yanlarından kuvvetlendirelim. İşlemimiz bitmiştir. jack' ı müzik setine bağlarsak ses çktığını göreceksiniz. Eğer bir başka neodyum veya ferrit mıknatıs alıp hoparlöre yaklaştırırsanız daha çok ses çıktığını göreceksiniz. Şimdiden kolay gelsin .

Hoparlörün nasıl yapıldığını anlamanız için bir tane video ekliyorum

>



ETİKETLER-hoparlör nasıl çalışır- hoparlör nasıl yapılır video-evde hoparlör nasıl yapılır-hoparlör nasıl yapılır izle-hoparlor ayarlari nasıl yapılır-hoparlor ayarlari nasil yapılır

ÖLÜMDEN SONRA RUH NE OLUR ?

 ÖLÜMDEN SONRA RUH NE OLUR ?

Ölünün kabri toprakla örtülüp düzlendiği ve insanlar dağılmağa başladıkları zaman, kabrin yanında durup şöyle demeyi sahabiler müstehap görürlerdi: "Ey falan, La ilahe illallah de." Bunu üç kere tekrar eder. Sonra yine ölüye hitaben: "Ey falan, Rabbim Allah, dinim islam, Peygamberim Muhammeddir (sav) de" diye telkinde bulunurlar.

Definden sonra telkin vermek meşrudur. Ama yapılması kesinlikle emredilmiş bir iş değildir. Peygamberimizin telkin verdiğine dair bir habere rastlanmamıştır. Ancak ashaptan ve tabiinden yukarıdaki rivayetler gelmiştir.

Ölü ruhun cesedinden ayrılmasından sonra öldüğünü anlamaktadır. Nitekim hadislerden de anlaşıldığı gibi ruhun cesedden ayrılması ile nimet ve azap başlamaktadır. Ayrıca ölünün sadece baş tarafı değil bütün vucudunun üstüne tahta, kerpiç veya kamıştan şeylerle örtmek müstehaptır.

Ölüm mutlak yokluk değil
, bir halden bir hale geçiş ve bir evden diğer bir eve göçüştür şüphesiz. Bu göçün başlangıcı, dünyada birbirine en sıkı bağlarla bağlı olan, bedenle ruhun birbirinden ayrılmalarıdır. Bu nedenle ruhun bedenden ayrılışı, çıkışı ve bundan sonra ebedi istirahatgâhı olan Cennet ya da Cehennem'e varıncaya kadar olan yolculuğu ve bu yolculuk esnasında geçecek olan hadiseler önemlidir.

Ruh bedenden ayrılınca, yani insan ölünce artık biz onun bulunduğu âlemde sürdürdüğü hayatı müşahede edemiyoruz. Ama şer'î naslarda haber verilmiş olan her şeye kesin olarak inanıyoruz. Gözlem ve deney sahasından uzak olan, dünyadaki kesif cisimlerin idraki için verilmiş olan duyularımızla idrak edemediğimiz bu fizik ötesi âlemde meydana gelen olayları ve ölümden itibaren insanların başına gelecek şeyleri ancak nakli delillerden öğrenebiliriz.


 İnsanların bu ebediyet yolculuğu esnasındaki halleri, âyet ve hadislerde yeter derecede izah edilmiştir. Öyleyse ebediyet yolcularının ilk yola çıkışları olan ruhun bedenden çıkışı ve ölünün cesedi kabre konuluncaya dek basma gelecek hallerden işe başlayarak bu husustaki haberlere bir göz atalım.

Kur'an-ı Kerim'de hem: "Sizden birinize ölüm geldiği vakit, elçilerimiz (meleklerimiz) onun ruhunu alırlar." 1 buyurulmakta, hem:."Allah, nefislerin ölümü zamanında canlarını alır." 2 buyurulmakta, ve hem de: "(Ey Rasûlum, onlara) de ki; sizin canınızı almaya vekil kılınan ölüm meleği (Azrail) canınızı alacak..." 3 buyurulmaktadır. Buna göre, ölüm meleği,. Allah Teâlâ ve Allah'ın ruhları almakla görevlendirdiği melekler ruh'u almaktadırlar. Bu âyetler arasında var gibi görünen zıtlığı ortadan kaldırmak için âlimler, hadis-i şeriflere müracaat ederek şöyle bir açıklama getirmişlerdir :

Ölümün gerçek faili Allah Teâlâ'dır. O, hikmeti icabı, ruhları almakla ölüm meleğini (Azrail'i) görevlendirmiştir ve ölüm meleğinin yardımcıları durumunda bir kısım melekler daha bu işte görevlidirler. Buna göre, ölümün başlangıcı olan, ruhun ayaklardan itibaren boğaza kadar çıkarılması işini yukarıdaki birinci âyette işaret olunan ölüm meleğinin yardımcıları yapmakta: 




gırtlağa gelmiş olan ruhu ise, âyet-i kerimede "Ölüm Meleği" adı verilen Azrail almaktadır. Ölümün hakiki faili ve yaratıcısı ise Allah Teâlâ'dır. Böylece yukarıdaki üç âyet, birbirini desteklemekte ve ölüm fiilinin meydana gelişinde rolü olanları beyan etmektedirler. Aralarında hiçbir te'âruz yoktur. 4

Ölüm meleğinin ruhları alışı, Allah'ın izniyledir. Allah'ın izni olmaksızın bir sivrisineğin canım almaya bile güç yetiremez.5 zira meleklerin hür iradeleri olmadığı gibi, emrolunan işleri yapmak için gereken kudreti de kendilerine Allah Teâlâ verir. O'nun emri ve izni olmadan hiçbir şeye güç yetiremezler.

Ölüm meleğinin yardımcıları, rahmet ve azap meleklerindendir. Bir insan vefat edeceği zaman ölüm meleği ile birlikte rahmet ve azap melekleri de hazır olur. Bunların sayılarının dört, ya da üç rahmet, üç de azap olmak üzere altı olduğunu bildiren rivayetler vardır.6

Bu melekler eceli gelmiş olan mü'mine güzel surette görünüp rıfk ile. yumuşaklıkla muamele ederler. Ve mü'minin ruhuna: "Çık, ey güzel cesette bulunan doygun ruh. Hamdedici ve Allah'ın rahmetiyle, güzelliklerle müjdelenmiş olarak çık ve Rabbine kavuş." diye hitap ederler.7 Mü'mine verilen bu müjde ve meleklerin güzel görünüşü, kılıçların vuruşundan daha şiddetli olan ölüm acılarını unutturur ve onu sevince garkeder. Bir hadis-i şerifte ölüm acıları, yünün içinden çekilen dikene teşbih edilerek, dikenin yünden bir şeyler kopardığı gibi, ölümün de mutlaka acılarının olacağına işaret edilmiştir. 8 Şeddâd b. Evs de (v. 41/661) şöyle demiştir: "Ölüm mü'mine dünya ve âhiret musibetlerinin en korkuncudur... Eğer ölülerden biri kalkıp da dünyadakilere ölümü haber verseydi, dünyadan faydalanamaz ve hiç bir şeyden lezzet alamazlardı. 9

Ölümün şiddetini şöyle bir kıyasla daha iyi anlatmak mümkündür: Bizim bir yerimize bir diken batınca, yahut bir uzvumuz kesilince duyduğumuz acı, o anda oradan canın çekilmesi sebebiyledir. Bunu, bütün uzuvlardan canın çekilmesi anındaki duruma kıyaslarsak ölüm acısının ne kadar şiddetli olacağı daha iyi anlaşılır. Ruh vücudumuzu tedricî olarak terk eder. önce ayaklardan yukarı doğru çekilir, ayaklar soğumağa başlar. Daha sonra ise bacaklar ve daha yukarı kısımlardan çekilir ve gırtlağa gelince artık insanın dünya ile ilgisi kesilir. Dünyayı göremez ve öteki âleme yönelmiş olur. 10

Ölüm anında insanın yanına gelen melekler, kâfire son derece korkunç bir surette görünerek şöyle hitap ederler: "Çık, ey habis cesette olan habis ruh. Alçaltılmış olarak ve Cehennemle müjdelenmiş olarak çık." Bu hitap ruhun çıkışına dek sürer. 11

Lafızlarında bazı faklılıklar olsa da manâ yönünden aynı olan rivayetlerde mü'minin ruhunun ölüm meleği tarafından alınır alınmaz hemen yanında bekleyen rahmet meleklerine verileceği ve onlar tarafından yükseltileceği; kâfir ve kötü kimselerin ruhlarının ise bekleyen azap meleklerine teslim edileceği ve kendisine gök kapılarının açılmayacağı haber verilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de işaret olunduğu gibi, 12 ölüm meleğinin ruhu alışı esnasında hazır bulunan rahmet ve azap melekleri birbirlerine "bunun ruhunu kim yükseltecek?" diye sorarlar. Ta ki Allah Teâlâ bunlardan birine o kişinin ruhunu almalarını emredinceye dek. 13 Bu esnada ruh müdrik olarak bakî kaldığından dünya hayatının sona erdiğini ve bedenden ayrıldığım bilir. 14

Bera' İbn Âzib'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ruhun cesetten çıkışı ve mezara konuluncaya kadar başından geçen olaylar şöyle anlatılıyor: "Resûlullah (S) ile birlikte ensardan bir adamın cenazesine gittik. Kabre vardığımızda mezar henüz kazılmamıştı. Peygamber (S) oturdu, biz de yanı başına oturduk. Sessiz duruyorduk. Rasûlullah (S) elindeki bir odun parçasıyla toprağı karıştırıyordu. Birden bire başını kaldırdı ve iki ya da üç kere: "Kabir azabından Allah'a sığının!" dedi. Ve sonra şöyle buyurdu: "Mü'min kul dünyadan ayrılmak ve âhirete göçmek üzereyken ona semâdan yüzleri güneş gibi parlak melekler, Cennetten getirdikleri kefen ve kokularla gelip baş ucuna oturur ve şöyle der: Ey iyi ruh, çık ve Allah’ın mağfiretine rızasına kavuş, 15 Kabın ağzından suyun aktığı gibi ruhu çıkar ve onu ölüm meleği alır. Hazır olan melekler, göz açıp kapayıncaya kadar bir zaman içerisinde mü'minin ruhunu ölüm meleğinin elinden alıp, getirdikleri kefen ve güzel kokular içine koyarlar ki, ondan çıkan miskten daha güzel bir koku yeryüzüne yayılır. O ruhu hemen yükseltirler. Rastladıkları her melaike topluluğu bu hoş kokunun ne olduğunu sorarlar. Mü'minin güzel kokulu ruhunu yükselten melekler de onun dünyadaki en güzel isimleriyle falan oğlu falan diye söylerler. Ta ki, dünya semâsına varınca gök kapılarının kendisine açılmasını isterler. Gök kapıları açılır ve yükselirken ta yedinci kat semaya kadar her semada bulunanlar onu daha sonraki en yakın semâya dek uğurlarlar. Böylece yedinci kat semâya gelince Allah Teâlâ: "Kulumun kitabını (dünyada işlemiş olduğu iyi amelleri) İlliyyûn'a, yani Levh-i Mahfuz'un bir kıtasına yazın ve onu yeryüzüne iade edin. Ben Azîmuşşân onları topraktan yarattım. Yine toprağa çevireciğim ve ikinci defa ondan çıkaracağım." buyurur ve melekler ruhu yeryüzüne indirirler. Ceset kabre girdikten sonra da ruh cesede iade olunur...” 16

Diğer bir rivayette ise mü'minin ruhunun çıkışı yağdan kıl çekmeye teşbih edilmiş, ve çıkar çıkmaz hazır bulunan rahmet melekleri tarafından İlliyyûn'a götürüleceği haber verilmiştir. 17

Şa'ranî'nin "Muhtasaru't-Tezkire" de naklettiğine göre, İmam Gazzalî'de "Keşfu Ulûmi'l-Âhire" adlı eserinde yukarıdaki Berâ' İbn Âzib hadisindekine yakın bir ifade ile ruhun yedi kat semâya yükseltilişini ve Allah Teâlâ'nın huzuruna çıkarılışını anlatmaktadır. Gazzâlî'nin anlatılışında her gök kapısının açılışında, mü'minin iyi amellerinden bir ya da bir kaçının melekler tarafından medh için zikredileceği de vardır. 18

Dahhâk'tan (v. 105/723), âyeti 19 için "İnsanlar bedenini teçhiz ederken melekler de ruhunu teçhiz ederler" dediği rivayet edilmiştir. 20 Ebû Hureyre (v. 57/676) nin Rasûlullah (S) den rivayet ettiği isnadı hasen bir hadis-i şerifte, mü'minin ruhunun rahmet melekleri tarafından semâya yükseltileceği ve orada mü'minlerin ruhlarının yanına götürüleceği haber verilmektedir. Mü'minler, yeni gelen ruh sebebiyle çok sevinecekler ve ona hemen dünyadakileri "falan ne yaptı? Filanın durumu nasıl?..." gibi sorularla sormaya başlayacaklar. O esnada onlara: "Arkadaşınızı bırakın istirahat etsin. Çünkü o şiddetli bir geçitte idi." denir. Sonra yine sorularına devam ederler. Sorulanlardan bazıları için: "O öldü. Size gelmedi mi?" deyince: "Ateşe götürüldü." derler. Kâfir Öldüğü zaman ruhundan çok kötü bir koku yayılır ve ruhu kâfirlerin ruhlarının yanma getirilir.21 Ebu Hureyre, kendisinden sahih bir senetle nakledilen sözünde de, mü'minin ruhunun semâya yükseltileceğini ve orada mü'minlerin ruhlarının gelip kendisine dünyadaki tanıdıklarını soracaklarını söylemiştir.22

İstanbul surları dibinde medfun olan Ebû Eyyûb el-Ensarî (v. 51/671) de mü'minin ruhunun yükseltilişini anlatırken rahmet ehlinin kendisini karşılayarak dünyadakileri soracaklarını haber vermektedir. 23 Meşhur hadis ravisi Vehb b. Münebbih (v. 110/728), mü'minlerin ruhlarının gelen mü'mini karşıladıkları ve dünyadan haber sordukları bu makamın yedinci kat semâda Allah tarafından mü'minlerin ruhları için yaratılmış parlak bir yer olduğunu belirtmiştir. 24

Yine hadis-i şeriflerde ifade edildiğine göre, kâfir ve günahkâr olanların ölümü anında melekler kendilerine korkunç bir surette görünecek, kendisini azapla müjdeleyecek ve ıslak yünden dikenli demirin çıkarıldığı gibi, zorla ve azap ederek ruhlarım alacak. 25

Bu esnada imansızlar çok şiddetli azap ve korku içinde olacak. Ölüm meleği çıkardığı ruhu, yanında Cehennem'den getirdikleri bir ateş parçasıyla bekleyen azap meleklerine teslim edecek. O esnada kâfirin ruhundan çıkan pis koku her tarafa yayılacak. Azap melekleri bu ruhu, dünya semâsına götürüp kapıların açılmasını istedikleri zaman gök kapılan açılmayacak ve ruhu Siccin'e, emsali ruhların yanına götürülüp yaptığı kötülükler oraya yazıldıktan sonra ruh, kabre konan cesedine iade olunur.26

Kur'an-ı Kerim'de bunların hali şu şekilde dile getirilmiştir: "Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler (var ya), onlara gök kapıları açılmaz (ruhları göğe yükselmez) ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar (yani hiç bir zaman) Cennete giremezler. İşte biz, günahkârlara (müşriklere) böyle ceza veririz."27

Bu konuda mü'min ve kâfirin hallerini anlatan haberler pek çoktur. Burada Ebu Hureyre'den Müslim'in (v. 261/874) rivayet ettiği hadis-i şerifi de zikrederek konuyu noktalayalım. Ebu Hureyre (R), Rasûlullah (S) in şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Mü'minin ruhu çıktığı zaman, onu iki melek karşılayıp alırlar ve yükseklere götürürler." Râvi Hammâd (v. 167/783), müteakiben güzel kokusunu ve miski zikretti, demiştir. Daha sonra Peygamberimiz (S): "Ve semâ halkı: "Arz (yeryüzü) tarafından hoş ve güzel bir ruh geldi. Allah sana ve (dünyada iken) imar edegeldiğin cesedine salât eylesin." derler. Müteakiben Aziz ve Celil olan Rabbine götürülür. Sonra: "Bunu ecelin sonuna (yani Sidretü'l-Müntehâ'ya) götürün" buyurulur. Kâfire gelince; onun ruhu çıktığı zaman . Hammâd, pis kokusunu ve laneti de zikretti, dedi semâ ehli, arz tarafından habise bir ruh geldi, derler. Onu ecelin sonuna (yani Siccîn'e) götürün, denilir." Ebu Hureyre: "Rasûlullah (S), hemen üzerinde bulunan ince örtüyü burnuna götürdü de şöylece kapattı." dedi. 28

Mü'minin ruhunun burada anlatılan hallerle karşılaşmasının, yıkanıp kefenleninceye kadar sürdüğü ve cesedi kefenlenirken, ruhun da birlikte kefene gireceği bildirilmiştir. 29 Diğer bir rivayette ise, yıkanması esnasında cesedi seyrettiği haber verilmektedir.30 Bazı rivayetlerde ise kabre konuluncaya ve üzerine toprak atılıncaya dek bir meleğin elinde cesede yapılan muameleyi seyredeceği ve daha sonra kabre konan cesedine döneceği haber verilmiştir ki, 31 bunların hepsi de mümkün şeylerdir. Çünkü zaman izafidir ve bize göre çok kısa bir zaman hududu içerisinde, Allah'ın mü'minin ruhuna bir çok olayı yaşatması mümkündür.

Kâfir ve günahkâr olanlar ise, cesetlerine yapılan muameleyi içinde bulundukları azap durumu ve hasretleri sebebiyle bilemezler. Onlar, kendi başlarına gelecek olanla meşguldurlar. 32

Dipnotlar:

1) En'am, 6/61.

2) Zümer, 39/42.

23) Secde, 32/11.

4) Hasan el-İdvi, el-Hamzavi, Meşariku’l-envar, s. 23. M. Kesteliyye, 1277 h. ve Mısır, 1316

5) Aynı eser, s. 25-26.

6) Bkz. Aynı eser, s. 25.

7) Şa'râni, Tezkiretü’l-imam Ebi Abdillah el-Kutubi, s. 17, Kahire, 1310

8) Ahmet Faiz, el-Yevmü'1-âhir, s. 83; Gazzâli, Muhammed b. Muhammed, lhya-u Ulûmi'd-Din, c. IV, s. 447, Mısır, 1939.

9) Gazzâli, a.g.e. c. IV, s. 447; Ahmed Faiz, a.g.e. s. 83.

10) Gazzâli, a.g.e. c. IV, s. 445-446; Ahmed Faiz, a.g.e. s. 82.

11) Şa'rani, ag.e. s. 17.

12) Bkz. Kıyâme, 75/27.

13) Abdullah Sirâcuddin., el-İman bi Avalimi'l-Ahire, s. 47, Halep, 1977.

14) Gazzâli, Dürretü'l-Fâhire. v. 311 b; Kıyâme, 75/28 âyeti de bu durumu bildirir.

15) Fecr, 89/27-28 âyetlerinde bu hitap dile getirilmiştir.

16) Ahmed b. Hanbel, Mûsned, c. IV, s. 287-288; c. IV, s. 295-29; Rodosizâde, Ahvâl-i Âlem-I Berzah, v. 51 a-51 b; Hasan el Idvi, a.g.e. s. 36-37; M. Kesteliyye, 1277 h; Abdullah Sirâcuddin. a.g.e. s. 48-49; Sübki, Şifaü's-Sikam, s. 166-167, Bulak. 1318 h.

17) Şa'râni a.g.e. s. 18; Hasan el-Idvi, a.g.e. s. 9, Mısır, 1316.

18) Şa'rânî a.g.e. s. 19;Hasan el-Idvi,a.g.e. s.l7, Mısır, 1316 h.

19) Kıyâme. 75/29.

20} Suyûtî, Şerhüs-Sudûr. v. 26 b; v. 1.66 b.

21) Nesâi, Sünen, Cenâiz, 9, c. IV. s. 8-9; Suyuti Büşra'1-Keib Bi Likâi’l-Habib, v. 144 b; Suyûtî, Şerhüs-Sudûr, v. 37 a.

22) Suyûtî,Büşra'l-Keib, v. 144 b.

23) Şa'rani, a.g.e. s. 18.

24) Aynı eser, aynı yer.

25) Abdullah Sirâcuddin, a.g.e. s. 50.

26) İbn Mâce, Sünen, Zühd, 31, c. II, s. 1423-1424; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.II.s. 364-365; c. VI, s. 140; İskilipli Atıf Hoca, Mir'âtü'l-lslâm, s. 180-181; İst. Tarihsiz, (Frenk Mukallitliği ve İslam Adlı eserin sonunda); Abdullah Sirâcuddin, a.g.e. s. 50.

27) Araf, 7/40.

28) Müslim, Sahih, Cennet, 17, c. IV, s. 2202.

29) Hasan el-Idvî, a.g.e. s. 34, M. Kesteliyye, 1277 h.

30) Aynı eser, s. 37.

31) Aynı eser, s. 38.

32) Şa'rani, a.g.e. s. 20.

Kaynak: Süleyman Toprak, Ölüm ve Ötesi

12 Ekim 2012 Cuma

AŞKI VE ROMANTİZİMİ BESLEYEN DAVRANIŞLAR NEDİR ?

AŞKI VE ROMANTİZİMİ BESLEYEN DAVRANIŞLAR NEDİR ?


Uzmanlar; çiçek almanın, iltifatlar etmenin, aşkı ve romantizmi beslediğini söylüyor ve ekliyor “Ama sadece canı isteyince Romeo’ya dönen sevgili aşkın dengesini bozar”. İşte uzman gözüyle aşkı ve romantizmi besleyen ve bozan davranışlar…

Mum ışığında baş başa yenilen bir akşam yemeği, söylenen güzel sözler… Tüm bunlar duygusal bir ilişkiyi canlı tutmak için yeterli mi? Medical Park Fatih Hastanesi’nden Klinik Psikolog Sinem Demir, romantik tutumların duygusal ilişkilerdeki yerini anlattı.

- Romantik davranış ve tutumlar, kişiden kişiye değişebilir, farklı kültürlerde farklı anlamlar içerebilir. Ancak zaman içerisinde varlığını sürdürmüş bazı ‘doğru romantik davranışlardan söz edilebilir. Kapıdan girerken/çıkarken erkeğin kadına öncelik vermesi, karşılıklı sevgi sözcükleri söylemek, duygusal bir şarkıda dans etmek, mum ışığında yemek yemek gibi… Bu davranışlar, yeni başlayan bir ilişkide ilk izlenimi olumlu yönde etkileyebilir. Ancak bu tür duygusal jestlerin, uzun süreli bir ilişkide duygusal tatmine katkısı, ilişkideki diğer tutumların nasıl olduğuna bağlıdır.

- Romantizm, karşılıklı tutumlardan beslenir. Erkek kadar kadının da, romantizmi besleyecek tutum ve davranışları olması beklenir. Ancak toplumun genel yargılarına bakarsak; genellikle kadından hem ‘erkeğini’ süslü-bakımlı bir şekilde karşılaması beklenir, hem de toplumsal bilinçaltının derinliklerinde, kadının fazla süslü-işveli olması doğru bulunmaz.

Diğer yandan, kadının bakımlı olmasına belli bir toplumsal izin varken, erkeğin eşine ilgili davranmasına izin çıkmamış gibi gözükmektedir. Bu da, ‘cicim ayları geçince görürsünüz’ olgusuyla ilişkili olabilir. Kadın bir süre bakımlı olur, erkek bir süre bu özenli hallere, yarı şaka yarı ciddi bir romantizm ile karşılık verir. Ancak zamanla geri çekilme başlar ve toplumsal bilinçaltındaki ‘evli kadın-erkek rolleri’ galip gelmeye başlar.

Geyşa kadın mı olmalı?
- Bütün romantik davranışların tek taraftan beklenmemesi gerekir. Bir ilişkide, sadece kadının bakımlı-ilgili bir ‘süper kadın’ olup olmadığına göre şekillenen bir ‘geyşa beklentisi’ pek gerçekçi değildir. Benzer şekilde, romantik tutumların erkekten beklenmesi de; hem erkeğe haksızlık, hem de kadının rolünün ‘sadece bekleyen, pasif’ bir konumda kalması açısından karşılıklı adaletsizlik gibi gözükmektedir.

- Romantizmde önemli diğer bir unsur da davranış ve tutumların ‘tutarlı’ olmasıdır. Normal zamanlarda ilgisiz davranan, kaba saba hareketlerde bulunan, hatta argo, küfür ve şiddetten kaçınmayıp, birdenbire romantik davranışlar sergileyen bir sevgili, ilişkinin dengesini bozar. Karşısındaki kişi nasıl davranması ya da neler hissetmesi gerektiğini bilemeyerek, bu ani romantik tutumların ne anlama geldiğini anlamayarak bocalar. Bu da ilişkiyi olumsuz yönde etkiler.

Alaycı şakalardan uzak durun
- Özellikle başkalarının (akrabalar, arkadaşlar) yanında eşini küçümseyen sözler sarf etmek, ‘espri’ adı altında olsa bile, duygusal ilişkinin vereceği tatmin duygusunu zayıflatır. Bir araştırmanın bulgularına göre, olumlu nitelikte şakalar yapılan ilişkilerdeki duygusal tatmin duygusu yüksek bulunurken, olumsuz/aşağılayıcı şakaların olduğu ilişkilerde ise tam tersi gözlenmiş. Bu tür davranışların ilişkideki genel tutum haline gelmesi, nadiren sergilenen romantik davranışların etkisini azaltabilir.

11 Ekim 2012 Perşembe

MUTLU OLMANIN YOLLARI

MUTLU OLMANIN YOLLARI

MUTLU OLMANIN YOLLARI
MUTLU OLMANIN YOLLARI
Sıkıntıları, üzüntüleri bir kenara atmak oldukça zor gözükse de insan istedikten sonra hepsinden kurtulabilir. Artık mutlu olmak benim de hakkım diyorsanız bu önerileri dikkate almalısınız:

İnsan zihninin dinç kalabilmesi için geleceğe dönük hiçbir endişeli fikir taşımaması gerekir. İnsanın yaşanmış bitmiş olan geçmişteki kötü anı ve acı hatıraları, güncel olaylardan hareketle bugüne asla taşımaması gerekir.
Stresli ve gergin bir hayat beyinde geri dönüşümsüz hücre göçüne yol açmaktadır. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Arif Verimli bu konuda önemli uyarılarda bulunuyor.

- Asla bir eleştiri, öneri ya da teklif karşısında yetersizlik duygusuna kapılmayın.

- Asla kusursuz bir insan olmaya çalışmayın.

- Başkalarına hoş görünmek için şirinlik ve fedakarlık yapmayın, yapmak zorunda olduğunuzu düşünmeyin.

- 24 saati 3'e bölün. 8 saat uyuyun, 8 saat çalışın ve kalan 8 saatte lütfen sizi mutlu edecek bir şeyi yapın. Hobiler edinin, spor yapın, sanatsal faaliyetleri izleyin, sergileri gezin.

- Size yapılan eleştirileri reddedilmişlik olarak algılamayın.

- Mükemmeli değil elinizden geleni yapın.

- Kimse için önyargı taşımayın ve herkese karşı içinizden geldiği gibi davranın.

- Başkalarınca beğenilmek ve takdir edilmek beklentisi taşımayın, hiç kimsenin sevgisine muhtaç olmayacak kadar kendinizi sevin.

- Sizin doğrularınızın başkalarının doğruları olmayabileceğini bilin.

- Çevrenizdeki insanların hareket ve davranışlarını denetlemeyin, hiç kimsenin beyninden geçenleri okumaya ve yorumlamaya kalkışmayın, kimsenin de dillendirmediğiniz müddetçe sizin beyninizi okumasını beklemeyin.

- Çok okuyun. Okumayı ertelemeyin, okumaya yaşınız ilerlese bile devam edin. Çünkü okumak zihinsel faaliyetleri çalıştırır.

- Çok gergin ve kaygılı olduğunuz zaman şu nefes egzersizini yapın; iyi bir nefes almak iyi bir nefes vermekle başlar. Ağır derin ve sessiz olun. Nefes egzersizine başlamadan önce, sağ elinizi göbeğinizin hemen altına koyun, sol elinizi göğsünüzün üzerine koyun ve gözlerinizi kapatın. Nefes almadan önce ciğerinizi iyice boşaltın. Yeni bir nefes almak için birkaç saniye bekleyin. Ard arda iki derin nefes aldıktan sonra kesinlikle 4-5 kez de normal nefes alın. Tüm bu işlemleri günde 40 kez yapın ve bunu alışkanlık haline getirin.

- Akraba, aile ve kök bağlarınızı koparmayın. En azından özel günlerde onlarla olun.

nice  mutlu  yıllara hep beraber

 

KABİR ZİYARETİ VE ÖLÜLERE DUA

KABİR ZİYARETİ VE ÖLÜLERE DUA


KABİR ZİYARETİ VE LLERE DUAKadın-erkek herkese, ibret almak, ölümü hatırlamak maksadıyla kabirleri ziyaret etmek

müstehaptır. Allah'ın veli kullarının kabirlerini, hem teberrük hem de ibret almak
maksadıyla ziyaret etmek de böyledir. Resûlullah (s.a.v), önceleri kabir ziyaretine izin
vermiyordu, fakat sonraları izin vermiştir. Hz. Ali'den (r.a) rivayet edilen bir hadis-i
şerifte Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Sizlere kabir ziyaretini yasaklamıştım, ama artık onları ziyaret edebilirsiniz. Ancak
kimse oralarda çirkin ve kötü sözler konuşmasın.” [1]
Resûlullah (s.a.v) beraberindeki zırhlı bin kadar askerle annesinin kabrini ziyarete
gitmişti. Bugüne kadar onun böyle ağladığını hiç kimse görmemişti. İşte bu ziyaretinde
Resûlullah (s.a.v), “Ziyaretine izin verildi, ama onun için istiğfar etmeme izin
verilmedi.” [2] buyurdu. Bu hadisi daha önce zikretmiştik.
İbn Ebî Müleyke (rah) anlatıyor: Bir kabristanlıkta Hz. Âişe (r.anh) ile karşılaştım:
—Ey Müminlerin annesi, nereden dönüyorsunuz diye sordum:
—Kardeşim Abdurrahman'ı ziyaretten, dedi. Ben:
—Resûlullah (s.a.v) kabir ziyareti yasaklamamış mıydı? diye sordum:
—Evet, yasaklamıştı, ama daha sonra ziyaret etmemizi emretti, dedi.
Yukarıda zikredilen hâdise ile kadınların mezarları rahatça ziyaret edebileceği
düşüncesine varılmasın. Zira onlar (ölmüş olan yakınlarını kaybetmenin acısına tahammül
edemeyerek ya kendilerine ya da yakının ölümüne sebep olan kimselerin aleyhlerinde) kötü
ve boş sözler konuşmaktan kendilerini alıkoyamazlar. Kazanacakları sevap kazandıkları
kötülüğü karşılamaz. Oraları ziyaret etmenin verdiği hüzün ve hasretle kendilerini
dağıtırlar ve böylelikle mahrem yerlerini başkalarına göstermiş olurlar. Bunlar ise
büyük afetlerdir. Hâlbuki kabir ziyareti sünnettir. Bir sünneti ihya etmek için bu kadar
günah işlenilmez!
Evet, erkeklerin gözlerine takılmayacak, onları meşgul etmeyecek tarzda elbiseler
giyerek kabirleri ziyaret etmelerinde bir sakınca yoktur. Tabi bu ziyaret de, duanın
aşırı gidecek kadar fazla uzatılmaması ve kabrin başında konuşulup fuzulî vakit
geçirilmemesi kaydına bağlıdır.
Ebû Zerr'in (r.a) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) ona şöyle
buyurmuştur:
Kabirleri ziyaret et, bu sana âhireti hatırlatır. Ölüleri yıka, zira ruhu alınmış boş
bir cesetle uğraşmak insana kuvvetli bir öğüttür. Cenaze namazlarına katıl, belki
üzülmene vesile olur. Şunu bil ki hüzünlü kimseler Allah'ın gölgesinde (muhafazası)
altındadır.” [3]
İbn Ebî Müleyke (rah) der ki: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Ölülerinizi ziyaret edin, yanlarına vardığınızda selâm verin; çünkü onlardan alacağınız
ibretler vardır.” [4]
Nâfi'nin nakline göre, İbn Ömer (r.a) eğer bir kabrin yanından geçecekse, yanında biraz
bekler, selâm verir ve öyle geçerdi. Câfer b. Muhammed [5] babasından rivayetle şunu
anlatır:
“Resûlullah'ın kızı Fâtıma (r.anh) bazı günler amcası[6] Hamza'nın (r.a) kabrini ziyaret
eder, orada namaz kılar ve ağlardı.”
Resûlullah (s.a.v) buyurmuştur ki:
“Kim, her Cuma anne ve babasının veya ikisinden birinin kabrini ziyaret ederse
bağışlanır ve anne babasına karşı iyi davrananlardan yazılır.” [7]
İbn Sîrîn'den (rah) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) şöyle
buyurmuştur:
“Anne ve babasına asi olduğu halde onları kaybeden bir kimse, vefatlarından sonra
arkalarından (bağışlanmaları için) dua ederse Allah o kimseyi iyilerden yazar.” [8]
Yine Nebî (s.a.v) buyurmuştu ki:
“Beni ziyaret edene şefaatim vacip olur” [9]
Bir diğer hadislerinde de şöyle buyurmuştur:
“Kim (hayatımda ya da vefatımda) Medine'ye gelir ve sırf Allah rızasını gözeterek ve
sevabını O'ndan umarak beni ziyaret ederse kıyamet günü onun şefaatçisi ve (hayırlı
amellerinin) şahidi olurum.” [10]
Ka‘bu'l-Ahbâr (rah) şöyle demiştir:
“Her fecir doğduğunda gökten yetmiş bin melek inerek Resûlullah'ın kabrini kuşatırlar.
Üzerinde kanatlarını çırparak ona salât-ü selâm ederler. Akşam olduğunda bu melekler
göğe yükselir, yerlerine onların sayısınca başka melekler inerler. Bunlar da aynen
birinci grup gibi salât-ü selâm getirirler, ta ki (dünyanın ömrü tükenip de) yer
yarılana kadar buna devam edeler. Resûlullah (s.a.v) o gün yetmiş bin meleğin arasında
saygı ve hürmetle diriltilir.” [kaynak belirtilmeli]
Kaynaklar ve Dipnotlar
[1] Hâkim, el-Müstedrek, 1/376; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 42555; Müslim,

Cenâiz, 105–106; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 81; Nesâî, Cenâiz, 101; İbn Mâce, Cenâiz, 48; Ahmed
b. Hanbel, el-Müsned, 2/441.
[2] Müslim, Cenâiz, 105–106; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 81; Nesâî, Cenâiz, 101; İbn Mâce,

Cenâiz, 48; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/441; Hâkim, el-Müstedrek, 2/336.
[3] Hâkim, el-Müstedrek, 1/376; Beyhakî, Şuabu'l-İmân, nr. 9291; Süyûtî, ed-Dürrü'l-

Mensûr, 6/439; Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, nr. 5135; Süyûtî, Şerhu's-Sudûr, s. 49–
50.
[4] Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs, nr. 3169; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 24830;

Zebîdî, İthâf, 14/271.
[5] Câfer (Sâdık) b. Muhammed b. Ali (Zeynelâbidin) b. Hüseyin (r.a) b. Ali (k.v) b. Ebî

Tâlib (r.a)
[6] Babasının amcası kastedilmektedir.
[7] Taberâni, el-Mucemü'l-Evsât, nr. 6110; es-Sağîr, nr. 956; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr,

5/267; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, nr. 4312.

Zebîdî bu rivayetten sonra Anne ve babanın

kabirlerini ziyaret etmenin faziletine dair şu hadisleri zikreder: Hâkim ve İbn Adiy'in
rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) buyururlar ki: “Kim ecrini ve
sevabını Allah'tan bekleyerek anne ve babasını ya da onlardan birinin kabrini ziyaret
ederse, Allah ona kabul olunmuş bir hac sevabını yazar. Kim onların kabirlerini ziyaret
ederse, melekler de onların kabirlerini ziyaret eder.” Ebû'ş-Şeyh, Deylemî, İbn Neccâr
ve Râfiî'nin rivayet ettikleri bir hadiste de, “Cuma günleri anne babasının ya da
onlardan birinin kabirlerini ziyaret ederek başlarında Yâsin okuyan kimseye Allah,
okuduğu her harfe mukabil mağfiret ihsan eder” buyurulmuştur.

[8] Beyhakî, Şuabu'l-İmân, nr. 7901; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 5/267.
[9] Hâkim Tirmizî, Nevadirü'l-Usûl, nr. 112; Bezzâr, el-Bahrü'z-Zehhâr, nr. 1198;

Beyhakî, Şuabu'l-İmân, nr. 4159; Ali el-Müttakî, Kenzu'l-Ummâl, nr. 42583; Heysemî,
Mecmau'z-Zevâid, nr. 5841; Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, nr. 8715;
[10] Beyhaki, Şuabu'l-İmân, nr. 1583; Süyûtî, el-Câmiu's-Sağîr, nr. 8716; ed-Dürrü'l-Mensûr, 1/569.

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | Bluehost Coupons